Ajans ve mandacılar arasında gündem

A -
A +
Ajans bugünlerde birden fazla konuyu pişirip Türkiye’nin gündemine getirmeye kararlı gözüküyor. Cezaevindeki Demirtaş’tan Türkiye’de seçim kaybetme rekoru kıran Kemal Kılıçdaroğlu’na kadar koro hâlinde erken seçim nidaları atılıyor. Oysa üç yıl önce oyların %52’sini alarak millet tarafından seçilmiş ve görev süresinin dolmasına daha iki yıl olan bir Cumhurbaşkanı ve Meclis var.
Peki, o zaman ne oldu da ajans birilerinin bitini kanlandıracak hamlelere girişiyor?
Anlaşılan o ki, pandeminin dünya ekonomileri üzerinde oluşturduğu menfi tesir ortadan kaldırılıp, henüz yaralar sarılmadan Türkiye bir seçime sürüklenmeli. Fırsat bu fırsat, yıllardan bu yana murat edip de alamadıkları sonuç bu hengâmede alınmalı...
Kemal Kılıçdaroğlu, pandeminin oluşturduğu bu negatif görüntüden epey umutlanmış olmalı ki, arka arkaya evinin mutfağından patatesli börek açma görüntüleri eşliğinde, üzerinde çalışılmış mesajlar vermeye devam ediyor. Kendisine sorulan sorulara gayet net bir şekilde ‘benim aday olup olmayacağımı size kim söyledi ki?’ diye cevaplar veriyor. Hâlbuki 2018 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde aday olmama gerekçesini ‘bir partinin genel başkanı tarafsızlık ilkesi gereği Cumhurbaşkanı adayı olmamalı’ diyerek izah ediyordu.
Tüm bu bilinenlere rağmen Kemal Bey seçimlerde aday olmalıdır.
Olmalıdır, çünkü CHP gibi iktidarın en büyük namzedi olan bir partinin Genel Başkanı, sırf tünelin ucunda ışık göremediği için Ekmeleddin İhsanoğlu gibi bir figürü aday göstermesi, siyaset kurumuna olan güveni derinden sarsmaktadır.
             ***
Ne yani yıllarca Erdoğan’ın paltosunun içinden yaptığınız sorumsuz ve risksiz siyasi hayatınızın devam edeceğini mi sanıyordunuz? 
Ali Babacan çıktığı bir televizyon programında, bir taraftan imzası ile Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı adayı gösterirken, diğer taraftan nerede olduğu bilinmeyen mahfillerde gizli ve görünmez bir şekilde farklı aday alternatifi arayışlarının olduğunu itiraf etti. Buraya kadar konu zaten epey tartışıldı, burada tekrar etmek istemiyorum.
Babacan, sözün şehvetiyle dile getirdiği konunun kendisini bıraktığı zor durumdan kurtulabilmek için, kendisini eleştiren herkese hakaretler yağdırıyor. Yaptığı davranışın siyasi ahlak ile bağdaşmayacağını söyleyen herkese ‘trol ve çete’ demeye başladı.
Sayın Babacan, sizler de takdir edersiniz ki altına imza attığınız bir konu sizin teminatınız anlamına gelir. Yani bir nevi ‘söz namustur’ deyişinin evraka yansımış hâlidir imza.
Şimdi insanların imzanızın namusunu’ sorgulaması neden trolleşmek olsun? Neden bu suali soranlar çete mensubu olsun? Unutmayın ki artık sessiz ve görünmez bir şekilde yıllarca siyaset diye yaptığınız evreleri geride bıraktınız. Meşhur bir Anadolu deyişi ile “yükseğe çıkınca pantuldaki yama gözükür...” Ne yani! Yıllarca Erdoğan’ın paltosunun içinden yaptığınız riski sıfır siyasi hayatınızın, parti başkanı olduğunuz dönemde de devam edeceğini mi sanıyordunuz? 
Ayrıca, bu şekilde gizli ve görünmez bir mahiyette, farklı mahfillerde yaptığınız başka görüşmeleriniz de oldu mu diye sormak hakkımız değil mi?
 
 
İsrail saldırganlığı bir turnusol kâğıdı vazifesi de görüyor
 
Son bir haftadan bu yana İsrail açık bir şekilde insanlık suçu işliyor, Gazze’den Batı Şeria’ya ve Kudüs’e kadar tüm Filistin topraklarını kadın, çoluk, çocuk demeksizin bombalıyor, yağmalıyor. Sabra ve Şatilla’da ne yaptı ise aynısını, hatta daha fazlasını yapıyor.
İsrail saldırganlığını bilenler açısından bu vahşet asla şaşırtıcı değil elbette. Lakin bu saldırılar yapılırken, her bir konuda fikir beyan eden değerli birçok zevattan tek kelime bile çıkmaması ya da öznesi belirsiz yuvarlak laflar ile konunun geçiştirilmesi kayda değerdir.
Dağlık Karabağ’ın işgalden kurtulmasına sevinmeyip, faşist bir Ermeni’nin yıkık bir kilisede enstrüman çalmasına güzelleme yapan yazardan tutun, Nobel ödüllü yazarımıza kadar esaslı bir İsrail eleştirisi duyamadık.
"Maalesef Türkiye Azerbaycan’a silah yardımında bulunuyor" diyecek kadar tarih köklerinden kopuk açıklama yapan zattan, bir İsrail eleştirisi duyanınız var mı?
Ekranlarda ve köşelerinde süslü ve akademik cümleler ile mandacılığı ambalajlayıp bize ilericilik diye sunan, S-400 ve F-35 konusunda transatlantiğin borazanı olmuş bu kişilerden İsrail vahşetine dair tek kelam duymadınız değil mi?
O zaman son bir soru ile yazıyı tamamlamak isterim. Siz, İngiliz Muhipleri Cemiyeti mensuplarının ya da Wilson Prensipleri Cemiyeti mensuplarının nereye gittiğini düşünüyorsunuz? Fikrî anlamdaki torunları, bu coğrafyanın her bir köşesindeler ve bizlere bedel ödetmeye devam ediyorlar...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.