Bu acılara ne kadar dayanabilirdi!..

A -
A +
O, hiçbir hak, hukuk tanımayan zorbalara meydanı boş bırakmak istemiyordu.
 
Rusların istilacı saldırganlığını, Ermenilerin merhametsizliğini kalbine hissediyordu Miralay Bahri Bey. Tabyalara Rusların gelip babalarının mirası gibi yerleşmesi, bırak Erzurumlu bir komutanın tahammülsüzlüğünü, sıradan bir insanın bile kabullenebileceği bir şey değildi. Hayatını din, iman, vatan, millet, namus, uğruna adamış birinin mücadelesi de ona göre oluyordu. Canını hiçe sayması için yeterli sebep vardı, ancak o henüz ölmemişti. Ömrünü geçirdiği bu şirin şehri ve bir köşesindeki sade evini, evlatlarını düşünmüyordu. O, hiçbir hak, hukuk tanımayan zorbalara meydanı boş bırakmak istemiyordu.
Harbin bütün şiddetiyle devam ettiği bu tabyaların soğuk taş duvarlarına emanet ettiği sabrını, ne zaman geri alacağını biliyordu. Evlatlarından daha çok sevdiği askerlerinin katledildiğini duyması, onun delirmesi, şuurunu kaybetmesi için kâfi olmuştu. Hele bir de kanlar içinde görünce… Bundan sonra yaşasaydı da bu acılarla ne kadar dayanacaktı ki diye düşünüyor, şehid olmaya gayret ediyordu. O da bir türlü nasip olmayacak mıydı? En tehlikeli, en hedef olunacak yerlere bilhassa gidiyor ama yine de beklediğine kavuşamıyordu. Bu cesaretini gören düşman, kaçacak delik arıyordu.
Tabyalara tırmanmak için koşarken yol üzerinde iki büklüm Nene Hatun’unun anasıyla karşılaştı. Fakat bu yaşlı kadına kendisi bir şey demediği gibi peşi sıra gelenler de bir şey demedi, hızla geçip gittiler. Buna ne vakitleri ne de şartları müsaitti. “Görmezlikten geldiler” dense bile yalan olmazdı. Böylesine kederli, ihtiyar bir kadını cephenin en önünde görmek, onlara da fena tesir etmiş, intikam alma hislerini zirveye çıkarmıştı. İhtiyar annenin yüzündeki ifade karsısında âdeta felakete uğramış̧ gibiydiler. Öyle ki kendisini zaten ölüme terk etmiş birisi için tepki verme ihtiyacı duymasalar da sadece bu duruş bile ölümü hiçe saymaları için yeterli olmuştu. Tevekkül üzere olan bu ihtiyarı gören mücahidler; “Allah! Allah!” diyerek duvarları aşıyordu.
Zühal Ananın, elleri duâda, yaş dolu gözleri kızında, mücahidlerdeydi.
                       ***
SANCAK YENİDEN BURÇLARDA
Simsiyah, aysız gecelerinden biriydi. Küflü bakır renkli bulutlar, birbiri üzerine istif edilmiş, kirli pamuk yığınları gibi görünüyordu. Rutubetli soğuk hava; buz tutmuş toprakla bulutlar arasında sıkışmış, ağırlaşmış, teneffüsü zor bir hâl almıştı...
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.