Muhafazakarlık ve dindarlıkta sosyal yaşam daha çabuk ve hızlı deforme olabilir. Hazların ertelendiği, bazı alanlarda geri kalındığının hissedildiği ve özgürlük ve hakların sınırlandığı algısı bu deformasyonu hızlandırabilir. İslami camiada şu anda bir tür amorf bir sosyal katman ortaya çıkıyor.

Özellikle kendini aldatmanın düzeyi son derece yüksek. Bu camiada bazı şeylere daha kolay kılıf bulabilmenin yolları keşfedilerek, var olmanın acısı yerine çoğunlukla kendini aldatmanın dayanılmaz hafifliği yaşanıyor

Çocuklarımızın giderek daha hızlı bir biçimde sosyal anomi yaşamasını, gelişme ve bireyselleşme olarak görüyoruz. Çocuğumuz Batılı özellikleri benimsediğinde onu kendine güveni gelmiş veya kendini ifade eden birisi olarak görüyoruz. Halbuki haklarını bildiği ama sınırlarını ve hadlerini bilmediği gerçeğini göz ardı etmiş olabiliyoruz.

Çocuğa Hayatus-Sahabe, Kısas-ı Enbiya, İlmihal ve Kıssaları; dernekler, vakıflar, cemaatler değil anne ve baba okumalıdır. Çocuğun ilk mürebbiyesi anne ve baba olmalıdır. Biz part time ebeveynliğe geçmiş durumdayız şu anda.

Sosyal medya gruplarındaki yazışmalara ve sosyal medyadaki beğenilere çocuklarımızdan daha çok vakit ayırdığımız bir gerçek. Onları en iyi gitar kursuna, liseye hazırlık kursuna ve spor salonu olan okula göndermeye özen gösteriyoruz. Ama unutmayalım! Gazali çocuğun gelişmesinin göstergesi olarak; “okuma-yazma ve resim çizmesini” değil “utanmasını ve haya etmesini” ölçüt olarak alıyor. Burada sınıfta kalıyoruz.

Eve dönmüyoruz, her şeyi kendimize mubah görmeye başlıyoruz. Ev dışında vakit geçirmeyi konfor olarak görüyoruz. Halbuki ev; çocuğun yetiştiği, kültürünü ve dinini öğrendiği yerdir.

Biz dışarıda kahvaltıda olunca, çocuklarımız da kafeler de sosyalleşiyor. Kahvesinin üzerine kalp yapıp, yanına da çikolata koyarak self-presentasyon yapıyor, kendini nitelikli hissediyor. Sonra da yürürken adımlarını çekip whatsup durumuna koyuyor. Bir de ilginç ve şımarık bir dil gelişiyor, “bugün çok yürümüşümdür” gibi.

Böyle olmayanlar da var. Onların tek farkı evi ev gibi yaşamaları, evlerinde muntazam bir hayatlarının olması. Onların çocuğu Z kuşağı değil Vav kuşağı oluyor.

Aslında hiçbir şey tesadüf değil. Ne ekersek onu biçiyor, neye yatırım yaparsak az ya da çok oradan kazanıyoruz.

Doğum günleri hiç boş geçmiyor, baby showerlar, şatafatlı ve masraflı evlilik ve düğünler, kozmetik ve estetik kaygılar, bedeni beğenmemeler, türlü şımarıklıklar yaygınlaşıyor.

Yemekleri yarım bırakmalar giderek artıyor İslami camiada. Bunlar bizim değil beş yıldızlı helal otellerin sınırsız self servis lokantalarının suçu. Tabağı sünnetlemek diye bir şey vardı, ekmek kırıntısı nimetti atılmazdı, gelir artsa da bereket azalıyor.

Batılı yaşam tarzı bizi de kandırıyor. Önce dünyayı sarışın kadınların güzel olduğuna inandırdılar ve bu yüzden Asya kıtasında 300 milyon kadın düzenli olarak beyazlatıcı sabun kullandı. Çoğu da cilt kanseri oldu. Şimdi bunu bize yapıyorlar.

Çocuğu, Barbi bebekle büyütürseniz ergenlikte estetik ameliyat isteyecek.

Çocuğa ilim, irfan, hikmet ve idrak gibi çocuklukta kazandırılması gereken özellikleri kazandırmazsanız ergenlikte iş işten geçmiş olacak.

Çocuğun beyni değirmen taşı gibidir ne koyarsanız onu öğütür, hiçbir şey koymazsanız kendi kendini öğütür.

Evren boşluk kaldırmaz, biz çocuklara kendi kültürümüzü öğretmezsek sosyal medya bunu yapmaya teşne.

Çocuklar işaret parmaklarımızı değil ayak izlerimizi takip eder. Önce biz eve döneceğiz, kırklı yaşlarda ah vah eden çok dostum var.

En az internet kadar cazip olamazsak çocuğumuz elden gidiyor, internet ve sosyal medya yetiştiriyor. Fenomen ve influnserlar ilim irfan kazandırıyor. Çocuğum fenomeni gibi yiyiyor, içiyor ve davranıyor elimizden hiçbir şey gelmiyor diyenleri çok duyuyoruz bu aralar.

Çocuklarımız bilhassa genç kızlarımızı ikna edemiyoruz, inanç ve yaşam tarzı açısından giderek bizden uzaklaşıyorlar. Afalladık, kaldık. Far görmüş tavşana döndük. Öyle ki artık buna da razı olmayız dediğimiz hiçbir şey kalmadı neredeyse.

Batının 100 yılda yaşadığı değişim ve dönüşümü 10 yılda ve sarsıcı biçimde yaşadık. Abandone olduk, tersimiz yüzümüze döndü. İsmet Özel’in dediği gibi sanki her şey biz yaşarken oluyor gibi.

Aslında herkes her şeyi benden iyi biliyor ama kimi acısını çekiyor, kimisi gençlerin dediği gibi “basıyor konfor tuşuna beyninin”, rahatlıyor. Ama ters çaba ilkesi her zaman işler, insan gizlediğine maruz kalır, en çok da kendinden.

Fe eyne tezhebün! ya Eyyühellezine Amenu! Aminu!

Selametle...