“Andolsun soluk soluğa süratle koşan, koşarken ayaklarını vurarak ateş çıkaran, sabah erken baskın yapan ve tozu dumana katarak düşmanın ortası- na dalan atlara…” (Âdiyât)

“O halde, onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın” (Enfal)

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin heder ettiği atların görüntüleri facia!..

Ölen, kaybolanların yanında, kaybolmayan ve hayatta kalanlar, farelerin dahi yaşamakta zorluk çekeceği yerlerde ölümü bekliyorlar.

Sonra bir kepçeyle alıp bir kuyuya atıveriyorlar.

Türkiye’de kaç at kalmıştır ki?

Yarış için beslenenleri de toplasan 500 bini geçer mi?

Bir zamanlar ‘At Türk’ün kanadıdır’ deniyordu.

Yazıktır, bu söz kanatlanarak bugünlere kadar gelemedi. Atlarımıza olan ihtiramımızı kaybettik…

Vaktiniz olursa Enfal-60 Ayetinin muhtelif meallerine bir bakın; Bunların birinde; O halde onlara karşı gücünün yettiği kadar kuvvet ve bağlanıp beslenen atlar, (üretilip devamlı bakımı yapılan uçaklar, füzeler ve tanklar) hazırlayın” deniliyor. Bu ayete Allah’ın muradı olmayan bir yorumu neden ilave edilmiş anlayabilmiş değilim.

Tankı, füzeyi, yorum olarak “düşmanınızın silahıyla silahlanın” hadisine ekleyebilirsiniz…

Ayette atı, füze, uçak veyahut tank ile değiştirmek bizi atlarımızın fersah fersah uzağına fırlatmış olmuyor mu? Oluyor, oldu da….

At yetiştirmek, füze, tank, top veyahut SİHA yapmaya engel midir?

Efendimiz bir sabah acele acele atının yanına gitmiş ve mübarek hayvanın alnını okşamamış mıdır? Sebebi sorulunca, “Bu gece vahiy meleği beni atları ihmal etmemem hususunda uyardı; Allah yolunda at besleyin ve alınlarından okşayın. Atın alnına hayır bağlanmıştır; Bu hayır sevap ve ganimettir ve kıyamete kadar bakidir” dememiş midir?

Türkçe’de 300’den fazla Baytarname var. Baytar, at hekimi demektir.

Napolyon’un “Beni Türk ordusu değil, Türk atları yendi” dediği atların bakım ve vasıfları Baytarnamelerde zikredilir; Yerini kuru ve temiz tut, uzun günlerde arpasını güneş varken ver, tavlı tutmak için gece yarısı su ver, yelesini, kuyruğunu ve apış arasını sıcakça su ile yıka, günde iki defa iyi tımar et, yürümeyen ata beş gecede bir kepekli arpa ver. Binerken üzengiye kuvvetli basma… Atına çakacağın nalların ağırlıkları eşit tut. Nallanan at bir gün ahırda kalsın. Sert bir fırça veya keçe ile ve bol sabunla senede bir iki defa yıka. Zinhar güneş altında kurutulma. Yıkanıp gölgede kuruyan atın tüylerini 300 gram zeytinyağıyla iyice ovuştur. Yağlanan ata haftada bir çoğaltarak yıkanmış arpa yedir. Atını en az bir ay ahırdan çıkartma.

Bilmiş ol ki, atın içtiği temizdir; Resulullah kedinin içtiği su ile abdest almış amma atın içtiğini içmiştir.

Türkler Garb’ın afakında belirmeye başladıklarında Hıristiyanlara at eti yemeyi yasaklayan papaz; “Türkler geliyor. Atlarınız olmazsa onları nasıl yenecek, kendinizi nasıl savunacaksanız” demişti.

Yazımızı, “Yazımızı ve atlarımızı geri alacağız…” ısrarından vazgeçmeyen İsmet Özel ile bitirelim; “Bizim topraklarımızda at katliamı yapıldı. Çünkü Türkleri atlarından mahrum ederek ancak dilenci durumuna sokabilirdiniz. Birincisi 1947-48 yıllarında yapılan katliamın sebebi, İkinci Dünya Savaşı sırasında motorize birliklerden çok atlı birliklerin sonuç alması yüzündendir.

Yani biz Türklerle kapıştığımız zaman bunlar atlarını devreye sokarlarsa bizi darmadağın ederler diye düşündüler ve atlarımızı öldürdüler.

Atlarımızı öldürdüler ama biz atlarımızdan vazgeçmedik. 27 Mayıs 1960 sabahı, Kur’an Devletimizi lağvettikleri zaman baktılar ki bunlar gene at edinmiş, o zaman da temizlediler.

Eğer 1944’teki kadar atımız olsaydı bir kere o atlar nallanacaktı. Koşumları olacaktı, eyerleri olacaktı. Yani bu çok canlı çok aktif çok da çevreci bir iktisadı çevrim doğuran bir şeydi. Bu bir.

İkincisi çok önemli; insanların atlarla münasebeti. Allah bize at yetiştirmeyi emrediyor.

İnsanlar at yetiştirir diyorlar; hayır, atlar insanları yetiştirir. Yani insanlar atlarla kurdukları münasebet dolayısıyla daha üstün bir ruhi meziyet sahibi olurlar…

Vatan duygusu hepimizi Misak-ı Millî sınırları dâhilinde bütün akarsuların ve göllerin irtibatlandırılması vazifesine sürükleyecek. Fikir âlemimizde, vadilerimizde koşan at sürülerimizden gurur duymak olmalı.

Geçmişte olduğu gibi atlardan anlamayı başarırsak atların bizi bizim onlardan anladığımızdan daha iyi anladığını göreceğiz.”