Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Turistin gördüğü herkesi aşılayacağız” dediğinde verilen tepki, iktidar için dikkate alınmamış olacak ki bundan birkaç gün sonra halkın sinir uçlarını tetikleyen yeni bir video ile göz göze geldik. AKP’nin, muhalefetin ısrarla üzerinde durduğu “128 milyar dolar nerede?” sorusuna cevaben hazırladığı “Yalan Üretim Merkezi” adlı çizgi filmin dumanı üzerindeyken, tıpkı onun gibi milyon liralar harcanarak hazırlanan Turizm Bakanlığı reklam filmi bir skandala daha imza attı. Emeği geçen herkesi, başarısızlıklarından dolayı ayakta alkışlıyorum. Halimizin berbatlığı, durumumuzun perişanlığı, onurumuzu moleküllerine ayıra ayıra, böylesine iyi anlatılamazdı. Anadolu’nun kadim misafirperverliğini, ele güne “Neredeyse sömürge zihniyetini andırıyor” dedirtecek seviyeye taşımak marifet ister.

***

Reklam, “Keyfine bak, aşılıyım” yazan maskelerle turiste güven mesajı vermeyi amaçlarken, bugüne kadar nüfusun sadece yüzde 12’sini aşılayabilmiş iktidarın bu konuda kendi halkına sunabileceği bir güven maalesef söz konusu değil. Öğretmenler, işçiler, sağlık çalışanlarının eşleri hala bekliyor. Aşı tedarikinde doğru planlama yapamayan iktidar elindeki az sayıdaki aşıyı da, günün ihtiyaçları doğrultusunda turizm sektörüne kaydırıyor. Yazık ki bunun hasta seçmek zorunda kalmaktan farkı yok. Türk Lirası’nın döviz karşısındaki büyük değer kaybıyla yoksullaşan halka sunulan ‘umut’, aynı sebeple tatilin turistler için ucuzlaşmasından hızlıca faydalanarak ülkeye para girişini sağlamak. Bu öyle elzem bir hal ki, mağdur olan sektörlerden sadece biri seçilerek, (tur operatörleri ve her şey dâhil oteller) iktidara kendi insanını, kendi parasıyla, kendi ülkesinde ikinci sınıf hissettiren bir reklam filmi hazırlatabiliyor. Deniyor ki hiç mi uyaran olmadı mı? Ne diyordu devletin vaktiyle özel koruma tahsis ettiği organize suç örgütü lideri Sedat Peker; “aklımı tatile gönderdim.”

***

Devletten, aklı ve planlamayı geri çekince ortada ne zaman hangi lobutu devireceği kestirilemeyen bir top dolanmaya başladı. O top ki, öfkesiyle iktidarın propaganda için harcadığı milyonlarca liralık video ve reklamını saatler içinde ortadan kaldırttı. Bir de baktık ki, Diyarbakır karpuzunun içindeki dört milyon liralık çocuk attaya gitmiş. Diğer yandan, haftalardır evde oturan bizlerin cebinden geçiş garantili köprüler için on binlerce dolar çıkacak. Aşısız milyonlarca insan ölümle burun buruna yaşamaya, çalışmaya devam edecek. Desteksiz kapanan işletmeler batacak. İşçinin, esnafın, çiftçinin, emeklinin, öğrencinin, sanatçının, sağlık çalışanlarının mağduriyeti sürecek. Ve işler reddedilemeyen noktaya gelince bizden hakkımızı helal etmemiz beklenecek öyle mi? Halkın, yetkisini süreli olarak teslim ettiği siyasetçileri hesap vermeye çağırması da, darbeci hamasetlerle boğulmaya çalışılacaktır kuşkusuz. Ancak bu reflekslerin vadesi dolmuşa benziyor. Çünkü adını koyalım. Lobutları bir bir deviren o güçlü topun adı, yoksulluk!

***

Yanlış ekonomi yönetimiyle memleketin kasasını tam takır bırakanların dövize olan muhtaçlığı, belli ki turistler için virüsten arındırılmış özel alanlar oluşturmanın iyi bir fikir olabileceğini düşündürtmüş. Kendi yurttaşı hayat mücadelesi verirken, bunun ne kadar akıllıca olduğu yükselen öfkeden belli.

Yoksulluk, öyle yakıcı bir şekilde ocaklara düştü ki, artık AKP-MHP ittifakının güç aldığı kutuplaşma yerini açık bir sınıf çatışmasına bırakmışa benziyor. Yardımsız kapatmalarla açlığa terk edilenlerin, para hırsıyla yaşam alanı talan edilenlerin, aşıya ulaşamayan milyonların sesi gittikçe yükseltiyor. Devletten alınan üçerli beşerli maaşlar, çöpe atılan işlere harcanan milyonlar, pandeminin derinleştirdiği gelir adaletsizliğini açık seçik göze sokuyor. Yoksulluk topu büyüdükçe, çarpacağı lobut sayısı da artacak. Sıkıntının büyüğünü yaşayanlar, çözümün de yine kendilerinde olduklarına inandığı an, hak ettiğimiz bayramlara kavuşacağız.