Kuledibi nire, İspanya nire?

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
5 Mayıs 2021 Çarşamba

İnsan yalnız tatilde olunca gün kavramını yitirir zannederdim. Nitekim yıllar önce gittiğimiz bir sahil köyünde deniz, güneş, doğa derken zihnen ve bedenen öylesine gevşemiştik ki, dolu dolu iki günümüz daha var diye mutlu mesut geriniyorduk. Ta ki, otel odasına girip, yatağın üzerindeki kâğıdı fark edene kadar. Bir takım basmakalıp teşekkür sözcüklerinin ardından “Yarınki uçuşunuz için hayırlı yolculuklar dileriz”i okuyunca hayli şaşırmıştık. Hatırlatma notunu görmeseydik durduk yerde dönüş uçağını kaçıracaktık. Birkaç dakikalık duraksamadan sonra bardağa dolu tarafından bakıp, tatilin amacına ulaştığına sevinmiştik.

***

Meğerse ‘market, fırın, eczane’ üçgeni arasındaki kısıtlı çıkışlar haricinde uzun süre evde kalınca da zaman kavramı değişebiliyormuş. Birkaç kez ‘bugün günlerden hangisi?’ diye duraksadığım oldu. Sonuçta mutfak aynı mutfak, kevgir aynı kevgir, rende aynı rende… Tek heyecan, ara sıra kullandığım peynir çeşidinde yaptığım değişiklik. Tabii bu arada ev halkı günde üç kez yemek yenmesi gerektiğini unutmuyor. Tam Freud’luk bir sentez. İnsanoğlu mutluyken de, değilken de benzer duyguları taşıyabiliyormuş.

***

Hafta içi işe giden ve de gitmeyen ev halkı için sağlıklı atıştırmalıklar yaratmaya çalışırken, babamla karşılıklı ‘atramuz’ yediğimizi anımsadım. Ev alışverişine hiç karışmayan babam canı çekince Kuledibi’ne kadar gider, balıkçıdan ‘atramuz’ alırdı. Senelerdir yemedim, hâlâ satılır mı bilmiyorum. Kaybolan tatlar arasına mı girdiler, yoksa evde yapılabilir mi, o konuda da bir fikrim yok. Sadece damağımda tuzlu bir tat, ince bir zar gibi olan dış kabuğunu soyarken buruşan parmaklarım ve nohutgillerden olan bu yiyeceğin turuncu-sarı karışımı rengi hafızamda çok canlıdır. Zamanla ‘atramuz’a halk dilinde ‘Yahudi baklası’ denildiğini öğrendiğimde çok garibime gitmişti. Meğerse Yahudilerin İspanya’dan getirdikleri bir lezzet olduğundan, şekil itibariyle de küçük bir baklayı çağrıştırdığından böyle bir tanımlama yapılmış. Sözlü tarih misali, kulaktan kulağa günümüze ulaşan bu bilgiler doğru ise yiyecekler bile kökenlerini/köklerini terk etmiyor. Nitekim İspanya’ya gittiğinizde, ‘atramuz’un ‘altramuzes’ adıyla kavanozlarda satıldığını hâlâ görebilirsiniz.

Kuledibi nire, İspanya nire?

***

Pazar günü, bir dostun önerisiyle araştırmacı yazar Turgay Tuna’nın sunumunu yaptığı ‘San Stefano’nun Levantenleri’ başlıklı etkinliğe katıldım. Her ne kadar pazarları Zoomlardan uzaklaşıp gözlerimi dinlendirmeyi hedeflemişsem de konu ilgimi çekti. Ekranda değişik simalar görmek, farklı bir kültürün ülkemize kattığı zenginlikleri irdelemek, başka bir zaman kesitinde dolaşmak gibiydi. Sayıları giderek azalan Türkiye’nin son Levantenleri, kültürlerini yaşatmak için çaba vermeye devam ediyor. Çoğu altı nesilden beri İzmir, İstanbul, Mersin gibi şehirlerde iz bırakmış bu insanların tarihçelerine baktığımda kendimi kötü hissediyorum. Bir müddet sonra Türk Yahudileri için de ‘kaybolmakta olan bir topluluk’mu denecek? Yoksa çoktan müzelik olduk da, müzeyi yaşatmaya mı çalışıyoruz?

Sağlıkla kalın.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün