Padişahlık

Ara sıra yaptığımız eş-dost sohbetlerinde söz döner dolaşır "tek adam yönetimi"ne gelir. Bazı arkadaşlar tek adam idaresini doğru bulmazken, iyi niyetlerinden şüphe duymadığımız kimi dostlar da, işlerin süratli yürümesi, çabuk karar alınabilmesi için tek adam yönetiminin faydalı olduğunu söylerler ve "Esasen bizim genlerimizde tek adamlık/padişahlık var" diye de eklerler.

Gerçekten de tarihe baktığımızda biz öyle veya böyle hep tek adamlıkla/padişahlıkla yönetilmişiz. "Dîvânü Lügâti't-Türk"te geçen şu atasözü tek adama ne kadar güvendiğimizi ve onu ne kadar yücelttiğimizi göstermesi bakımından manidardır:

"Yir basrukı tağ, budun basrukı beğ" (Yeri dağ, milleti bey [padişah, hükümdar, hakan] ayakta tutar.)

Eski devirler için pek de yanlış sayılmayacak olan bu söz, gün geçtikçe tabii ki anlamını yitirmiştir. Mecelle'de de ifade edildiği üzere, zamanın değişmesiyle hükümler de değişebiliyor.

Kaldı ki padişahlık pek de masum bir idare şekli değildir. Zira uygulamalara baktığımız zaman bu sistemde kararları tek adamın aldığını, etraftakilerin de canlarına mal olma ihtimali yüzünden farklı görüş beyan etmekten kaçındıkları görülür. Şeyh Sâdî "Gülistan"da bu durumu şöyle dile getirir:

"Hilâf-ı Re'y-i sultân re'y cüsten//Be-Hûn-ı hîş bâşed dest şüsten//Eger hod rûz-râ gûyed şeb-est în//Be-bâyid güft înek mâh u pervîn."

(Padişahın görüşüne muhalif görüş aramak kendi kanıyla el yıkamak olur. Eğer padişah "gündüz"e "gece" derse -doğru söylüyorsunuz efendim- işte ay, işte Ülker demek lazım.)

Padişahın sözünün üstüne -can korkusuyla- kimsenin söz koyamadığı, aksine maiyetindekilerin, yanlış söylediğini bile bile aynı hakikatmiş (hakikatin tâ kendisi) gibi padişahı desteklediği bir rejimde yolsuzluk ve usulsüzlüklerin önüne geçmek elbette mümkün olmayacaktır.

Ancak bütün padişahlar da astığını astık kestiğini kestik karakterde değildir. Onların içinde de -itibardan tasarruf etmeseler de- doğruları kabul edenler vardır. Nitekim Sâdî'nin şu hikâyesinde farklı bir padişah portresi çizilmiştir:

 Hikâye

Dervişin biri bir gün sakin bir köşede otururken padişahla vezir çıkagelirler ve dervişin önünden geçerler. Derviş ise istifini bozmaz. Padişah, dervişin bu lâkaytlığının itibarını sarstığını düşünerek öfkelenir ve:

"Bu dervişler taifesi hayvanlar gibidir, usul âdâp bilmezler" diye söylenir.

Padişahın ünü gider vezirin canı gider hesabı, vezir hemen dervişe çıkışır:

"Yeryüzünün halifesi önünden geçti, niye saygı göstermiyorsun?"

Derviş şöyle cevap verir:

"Söyle padişaha, kimler kendisinden menfaat umuyorsa saygıyı onlardan beklesin. Hem padişah, halkı korumak için vardır, insanlar kendisine boyun eğsin diye değil. Dikkat et, koyun çobana değil, çoban koyuna hizmet eder. Bugün baktığında, kiminin padişah olup hüküm sürdüğünü, kiminin de fakruzarûret içinde inlediğini görürsün. Ama yarın mezarda herkes eşitlenecek, fakir zengin ayrımı ortadan kalkacak, şâh ile gedâ (dilenci) bir olacaktır."

Padişah hakikatleri kabul edecek kabiliyette biriymiş ki dervişin söylediklerini doğru bulur ve:

"Benden bir şey iste" der dervişe.

Derviş:"Bir daha beni rahatsız etmemeni istiyorum" der.

Padişah:"Öyleyse bana bir öğüt ver" der.

Derviş, öğüdünü şu beyitle verir:

Deryâb künûn ki ni'metet hest be-dest

K'în ni'met ü mülk mîreved dest-be-dest.

(Unutma, elindeki bu güç ve saltanat daimî değildir, gün gelip başka bir ele geçecek.)

21. yüzyılda padişahlık/tek adamlık rejimi elbette düşünülemez. Lakin hangi sistem olursa olsun tepede bulunanları diktatörlüğe yönelten biraz da maiyetlerindeki dalkavuklardır. Devlet başkanlarının yanında, yeri geldiğinde "hayır" diyebilen, hikâyedeki derviş misali "Koyun çobana değil, çoban koyuna hizmet eder" diye çıkışabilecek devlet adamları yoksa ister demokrasi ile yönetilelim, ister padişahlıkla, ister krallıkla, sonucun pek değişeceğini sanmıyorum… 

 ***

ACZİMİN GİRYESİ:

HAKKIN SESİ

Şahsın değil, hukukun dediğine uyulmalı,

Etrafta hak ve adaletin sesi duyulmalı.

(Li-müellifihî)

 

dfs-004-001-011-001-001-001-002.jpg

Yazarın Diğer Yazıları