“Hey Molla İbrahim!” sesiyle irkildi, kendine geldi...

A -
A +
 
 
Selâmı alırken nefsiyle mücadele içindeki Molla İbrahim’i ter basmıştı!..
 
Öyle de yaptı. Kalbinin temizlenip sükûnet bulması, nefsinin hile ve tuzaklarına düşmemesi, şeytanın oyuncağı olmaması için okuduğu Yasin-i şerifleri bütün mevtaların ruhlarına hediye edip onları vesile ederek duâlar yaptı. Biraz rahatlasa da kalbi kabına sığmıyordu.
Aba-i ecdadının yattığı kabirlerin arasında yürürken aklına neler gelmiyordu ki; ölümünü düşündü; bir gün bu mevtalar gibi olacağını, şimdi üzerinde yürüdüğü bu toprakların altına gireceğini, sevdiklerinden ayrılacağını, malını-mülkünü başkalarına bırakacağını, bedenini kurtların, böceklerin yiyeceğini, o muazzam hesap gününü, mahşeri, Cennet’i, Cehennem’i düşündü… İşi gevşek tutmayı aklı kabul etmiyordu. Hele tanıdığı nice insanların, ufak bir dünyalık yüzünden içine düştükleri perişan hâllerine baktıkça içi acıyor, kahırlanıyordu.
“Ya dinini dünyaya satanlar, âhiret hayatını hiçe sayanlar? Ölümü, hesaba katmayanlar? Ebedi saadetini düşünmeyenler ne olacak?” dedi, ağladı. Bir çocuk gibiydi… “Sana ne? Cehenneme gideceklerse gitsinler? Kendi akıbetlerini kendileri düşünsünler!” diyen nefsine sözü geçemiyordu.
Böyle fırtınalı bir ruh hâliyle boğuşurken; “Hey Molla İbrahim!” sesiyle irkildi, kendine geldi. Başındaki büyük sarığıyla hemen tanıdığı Molla Muhammed amcasının ara sokaktan ayrılıp kabristana doğru yöneldiğini gördü. Yaklaşınca kenara çekilip gülümsedi. “Ne derdi vardı? Ne diye gelmişti? Yoksa bir hatası, kusuru mu olmuştu?” diye düşünürken, mütebessim bir çehreyle göz göze geldi amca-yeğen… Neden sonra o gülümseyen amcasının müşfik sesi duyuldu:
- Selâmün aleyküm yeğenim.
- Ve aleyküm selâm ve rahmetullah ve berekâtüh…
Selâmı alırken nefsiyle mücadele içindeki Molla İbrahim’i ter basmış, yüzü kızarmış, yanakları al al olmuştu. Amcası baba şefkatiyle omuzlarından tuttu:
- Allahü teâlâya kavuşmak isteyen, onun rızasını kazanmak derdinde olan bir kul, kendisine ayak bağı olan nefsânî takıntıları aşması ve kalbini Allahü teâlâdan uzaklaştıracak her şeyden temizlemesi lazımdır yeğenim!
- Anlayamadım! Nasıl emmi?
- Kolay değil tabii ki… Bir misalle anlatayım. Leyla ile Mecnun’u duymuşsundur yeğenim.
- Evet…
- İşte o Mecnun! Hani Leylâ’nın aşkından çöllere düşmüş olan meşhur Mecnun, bir gün Leylâ’nın yolculuğa çıktığının haberini almış. Bunun üzerine Mecnun da yeni doğurmuş devesine binip Leylâ’nın gideceği köye doğru yola çıkmış. Ve bir an evvel kavuşmak içinde hayvanını kırbaçlamış, sürmüş. Sürmüş ama o kadar da kolay olmuyormuş. Mecnun’un gözü, Leyla’sını göreceği köyde, yeni doğmuş bir yavruya sahip olan devesinin gözü ise, arkada kalan yavrusundaymış… Uzun yol… Mecnun, devenin üzerinde uyumaya başladığı zaman deve, hemen yavrusunun istikâmetine dönüyormuş. Mecnun, farkına varınca, telâş içinde deveyi yine Leylâ’nın köyüne çeviriyormuş. Bu hâl, defalarca tekrar etmiş. Çünkü Mecnun, Leylâ’ya kavuşma sevdâsında, deve ise yavrusunun yanına koşma arzusundaymış. DEVAMI YARIN
 
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.