Akdeniz sadece “Akdeniz” değildir…

A -
A +
  MGK’nın son toplantısından sonra yayınlanan bildiride yer alan, “Türkiye’nin Akdeniz’deki hak, alaka ve menfaatlerinin korunmasına tavizsiz devam edileceği belirtilmiştir” ifadesinde, geleceğe dair çok şey saklı.     14 Mayıs günü bu köşede, BEŞAR GİDİCİ, HAFTER KAYBEDİCİ başlığı ile bir yazı kaleme almıştık… Aradan geçen üç haftalık zaman içinde, Libya’da çok önemli gelişmeler yaşandı. Çok değil, daha üç ay önce son bir hamle ile başkent Trablus’u ele geçirmek üzere taarruza geçen ‘savaş lordu’ Halife Hafter, peş peşe aldığı mağlubiyetlerle cephede fiilen büyük güç kaybetti. Aynı zamanda beynelmilel arenada, kendisine siyasi ve askerî destek veren devletler nezdinde de, ciddi biçimde güven ve itibar erozyonuna uğradı. Bu noktadan sonra, Hafter’in tekrar toparlanıp eski konumuna dönmesi mümkün görünmüyor. Bu neticeye gelinmesinin temelinde, şüphesiz Türkiye’nin Libya’da izlediği doğru strateji ve ortaya koyduğu mükemmel askerî planlama ve uygulama başarısı yatıyor… Bazıları “Libya’da ne işimiz var?” gibi, absürt sorularla siyaset yaptığını zannederken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yakında orada ne işimiz olduğunu görecekler…” diyordu. Gerçekten son birkaç haftadaki dikkat çekici gelişmeler, Sayın Erdoğan’ın ne demek istediğini gayet çarpıcı biçimde açıklıyor. Libya’yı parçalayıp tabii zenginliklerine çöreklenme peşinde olan kimi bölgesel ve küresel güçler, Türkiye’nin yerinde ve güçlü müdahalesiyle, bu safhada istediklerini elde edemediler. Ama vazgeçmeyeceklerini unutmayalım. Şimdiye kadar Hafter’i koçbaşı olarak kullanan sömürgeci güçlerle onların bastonu durumundaki bazı devlet ve devletçikler, yeni piyonları sahaya sürmekten geri durmayacaktır. Buna elbette hazırlıklı olmak gerekiyor. Önceki gün Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti (UMH) Başkanı Faiz El-Serrac Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü. Görüşme sonrasındaki basın toplantısında, Erdoğan şunu söyledi: “Berlin sürecinden NATO’ya kadar tüm uluslararası platformlarda Sayın Serrac ile birlikte hareket edeceğiz…” Bu açıklama, aynı zamanda Türkiye’nin şimdiye kadarki duruşunun da mahiyetini yansıtıyordu. Bir tarafta Türkiye ve meşru Libya Hükûmeti. Diğer tarafta paralı askerlerle çete savaşı yürüten Hafter ve arkasındaki güçler… Rusya, Fransa, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan vs. vs... Tabii esas olan askerî ve siyasi sonuçtur. Moskova’da, Berlin’de; o günkü pozisyonuna güvenerek ve kendisini arkalayan devletlerin de cesaretlendirmesiyle, ateşkes görüşmelerine yanaşmayan Hafter, şimdi bütün hamileriyle birlikte harıl harıl ateşkes fırsatı arıyor. Nereden nereye… Libya’daki pilav daha çok su kaldırır. Lakin son yedi aydaki gelişmelerin çizdiği istikamet gayet belirleyicidir. Mesele şüphesiz yalnızca Libya değildir. Mesele Doğu Akdeniz’dir. Sadece Doğu Akdeniz de değil, Akdeniz’in tamamıdır. Ve unutmayalım, Akdeniz yalnızca Akdeniz değildir. Zira üç kıtanın kavşak noktasında, "Dünya Adası"nı kontrol eden hilalin merkezindedir. Kara hâkimiyet teorilerinin, deniz hâkimiyeti tezlerinin her zaman tam göbeğindedir. Geçmişte ve bugün dünyanın en stratejik coğrafi alanıdır Akdeniz… Tek kelime ile dünyayı şekillendiren havzadır! Bu havzada sayısız medeniyet boy göstermiştir. Bugün de dünya ticareti için can damarı olan boğazların buluştuğu kalpgâh mesabesindedir. Basra Körfezi, Hürmüz Boğazı, Aden Körfezi, Bâb-ul Mendeb Boğazı, İstanbul ve Çanakkale Boğazları ve Karadeniz… Süveyş Kanalı ve Kızıldeniz… Hepsini Hint Okyanusu ile buluşturan Akdeniz! Epey zamandır, yeni doğalgaz rezervleri sebebiyle, daha çok Doğu Akdeniz üzerinde tartışmalar cereyan ediyor. Ve bu bakımdan Doğu Akdeniz’le doğrudan ilintili, ilişkili bir düzineden fazla devlet var. Lakin mesele sadece Doğu Akdeniz değil, Akdeniz’in tamamıyla alakalıdır. O sebeple Millî Güvenlik Kurulu’nun son toplantısından sonra yayınlanan bildiride yer alan şu ifade çok önemlidir. “Türkiye karşıtlığı ortak paydasında bir araya gelen bazı aktörlerin ülkemizin Akdeniz’deki meşru ve hukuki adımlarına yönelik menfi yaklaşımları değerlendirilmiş, ülkemizin karada, denizde ve havadaki hak, alaka ve menfaatlerinin korunmasına tavizsiz devam edileceği belirtilmiştir.” Bu cümlede hem işaret edilen aktörlere gayet açık bir mesaj var. Hem de geleceğe dair pek çok şey, bu ifadede özetleniyor. Dahası Türkiye; başta donanma olmak üzere, göz kamaştıran askerî gücüyle, zaten Akdeniz’de, Kıbrıs açıklarında, Libya kıyılarında, Somali sahillerinde ve diğer yerlerde, yani sahanın bütününde bu mesajı fiilen veriyor. Türkiye’nin Libya’da inşa ettiği güç ve nüfuz, meselenin çözümünde en etkili rolü oynayacak. Çok yakın gelecekte bu sonucu inşallah hep beraber göreceğiz. Nitekim Libya’ya gizli-açık biçimde müdahil olan bahse konu “aktörler” de bunu görmüş olacaklar ki, yeni arayışlara ve dahası Türkiye ile muhtemel iş birliği alternatiflerine yönelmiş bulunuyor...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.