Ulusal aydınlık ve esenliğimizin özlediğimiz durumda ve düzeyde olduğunu söylemek olanaksızlığının üzüntüsü çok ağır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla amaçlanan ve gerçekleşmesi için büyük çabalar verilen yapının, özellikle 1950’den sonra aldığı yaraların en büyüğü ve en düşündürücü olanı ulusal birlik ve dayanışmanın siyasal ayrılıklarla artmasıdır. ATATÜRK ve İNÖNÜ dönemlerinin birleştirici, kaynaştırıcı, karşılıklı sevgi, saygı ve güvenle örülen yurttaşlık olgusu son yıllarda giderek koyulaşan partizanlıklarla kıygına uğramıştır. Yurttaşlık bağının, soydaşlığın rengi soldurulmuş, parti kavgalarıyla yaratılan ayrılıklar, aykırılık ve sakıncalarla büyütülmüştür.

★★★

Devlet yaşamında iktidar-muhalefet ilişkileri anlayış, hoşgörü, yarışma ve birliktelikler dışlanarak partizanlıklara kıydırılmış, kötü örnekler birbirine eklenmiş, karşıtlıklar uygar bir ayrışma yerine düşmanlığa dönüşmüştür. Dayanışma unutulmuştur. Devlet yaşamında erkler yapısı bırakılmış, tek adam yönetimiyle demokrasi eylemli biçimde göz ardı edilmiş, hukukun üstünlüğü ilkesi sözde kalmıştır. Öyleki anayasa değişikliklerinde bile beklenen, özlenen, gerekli ses duyulmamıştır. Rejim değişikliğini anımsatan durumlar için gereken değerlendirmeler yapılmamıştır. İktidarın başına buyrukluğu, keyfîlik sayılacak boyutlardadır. Sık sık değinerek, eleştirdiğimiz TBMM’nin cumhurbaşkanınca ötelendiği durum, demokrasinin çıkmazlarından biri olmuştur. Özgün bir yansızlık koyu bir yanlılığa dönüşmüştür. TBMM’nin “egemenlik ulusundur” ilkesine uygun yeri ve yetkileriyle özüne dönmesi için günümüzdeki “cumhurbaşkanlığı sistemi”nden vazgeçilmelidir.

Devlet sorunlarının çözümü öncelik taşımalıdır. Yönetimin düzeni, yararlığının ve başarısının koşuludur. Gelişigüzellik, kişisel ve siyasal hırslar yıpratıcı ve yıkıcıdır. Sorunları çözme becerisinden önce sorun yaratmama yeteneği gelir. Siyasette ekonomide, eğitimde, yargıda, sağlıkta nice sorunlar yaşanırken umursamazlık, ilgisizlik ve tembellik ağırlaştırıcı etki yapar. Siyasal çalkantı içinde öncelikli ve ağırlıklı sorunları unutmak ya da bahane sayılacak nedenlerle gözardı etmek, önce kendine, sonra topluma kötülüktür. Sağlık sorunları bu konuda öncelik ve ağırlık taşımaktadır. Son virüs olayı bunun en belirgin kanıtıdır.

★★★

Sorunların çözümünde her şeyi devletten ve başkalarından beklemek, kimi koşullara ve durumlara bağlamak doğru değildir. Birey ve toplum olarak, kuruluşlar olarak hepimize düşen görevler vardır. Katılım, girişim, dayanışma, özveri, gerekli gücün öğeleridir. Birlikteliğin değerini asla göz ardı etmemek gerekir. İşsizliğin, yolsuzluğun, yoksunluğun, yöntemsizliğin, çıkarcılığın, haksızlık ve hukuksuzluğun insancıl çözümlerle, ekonomik ve akılcı yollarla giderilmesi, kapkaççılık yerine yerli sanayinin desteklenerek çevreye, doğaya saygı öncelik almalıdır. Yanlışların neden olduğu yıkımlar ve yitikler durdurulup giderilmedikçe yeni sorunlar kaçınılmazdır.

Sağlık belası koronavirüsün neden olduğu yıkımların ve yitiklerin verdiği acı, duyurduğu üzüntü ve geleceğe ilişkin endişelerin yarattığı kırıklıklar toplumsal korkular olarak yaygınlaşmamalı. Koruyucu önlemlerde geç kalındığı yakınmaları duyarlıkla izlenmeli, aksaklıklar hızla giderilmelidir. Devletin birincil görevi sağlıklı yaşam ortamıdır.