Issız Ege kıyılarındaki karantina günlerinde bazen aracıma atlayıp, hiç inmeden, uzaklardaki bir plaja kadar gidip, denizi seyrediyorum.

Buraya en son iki yaz önce, ailecek gelmiştik.

Güneş, köpüren dalgalara kırmızılıklar saçarak batıyor, halka açık plajda yüzen yanık tenli tatilciler, akşam yemeğine hazırlanmak üzere havlularını, şezlonglarını toplayıp dağılıyor, gün boyu oyunlar oynayan çocukların cıvıltıları giderek azalıyordu.

Limonata gibi bir yaz akşamı başlıyordu...

★★★

El ayak çekildiği, avlanmaya gelenler olmadığı için, sığ sulara kadar inen balık sürülerini çığlık çığlığa kovalayan martılar ok gibi dalıp gagalarına sıkıştırdıkları avlarını yutmaya çalışırken, derin düşüncelere daldım.

Acaba bu yaz, plajda eski yazları hatırlatan görüntüler olacak mı?

Olsa bile limonata tadındaki o yaz akşamından hafızalarımıza yerleşen mutlu tatilci portrelerinden kimler tekrar gelecek, kimlerden rahmetle söz edilecek?

Hele el ele tutuşarak sonsuz sevginin yansıdığı bakışlarla, plajın hemen arkasındaki salaş balık lokantasına doğru ilerleyen yaşlı çift, acaba hayatta kalabilecek mi?

Salgın bir şekilde sona erdiğinde, hayatlar eskisi gibi yaşanabilecek mi?

Kimler ölecek, kimler dönecek?..

★★★

Dünün 1 Nisan olduğunu, büyük oğlumun cep telefonuma gönderdiği görüntülü bir şakayla hatırladım.

Ve böylece karantina psikolojisinin insanı zamandan, birbirimizle şakalaşma isteğinden, hatta gülümseme alışkanlığından bile kopardığını anladım...

★★★

Issız kıyıda, o yaz akşamı şen kahkahaların balık kokularına karıştığı lokantanın kapıları birbirine vuruyor, yazlıkçıların bırakıp gittiği yalnız köpekler, ağızları balık dolu martılara, “Benim hakkımı da ver”  dercesine havlıyor.

Hiç susmayan kuşlar, her köşeden rengarenk fışkıran çiçekler, ruhumuza demirleyen karamsarlıklara inat, doğanın yeniden doğduğunu müjdeliyor.

Tam o sırada gelen mesajda, değerli okurum, yazar Türkan Şanverdi Avcı bu doğumu şöyle anlatıyor:

★★★

“İnsanoğlu askeri gücü, parası, değerli madenleri ve petrolleriyle, doğaya üstünlük sağlayamıyor bu kez.

Siyasetçi, zengin, ünlü, kariyer sahibi, çok eğitimli hatta prens olsan ne fark eder? Kimseden bir farkın, ayrıcalığın yok, evinde kalmaya mahkum oldun herkes gibi.

‘Sen benim kim olduğumu biliyor musun?’ diyemiyorsun; ‘Sen kimsin?’ diye gözlerini kırpıştırarak bakıyorsun tanımadığın bu tehdide.

★★★

Planlar, stratejiler, entrikalar rafa kalktı; yıllarca yazdılar, anlattılar anlamadın ama belki de ilk defa bugün ‘anı’ yaşıyorsun.

Sarılmayı özlüyorsun, doya doya öpmeyi, kalabalık aile buluşmalarını, dostlarla vakit geçirmeyi, tatil planları yapmayı...

Hani diyorlar ya ‘doğa intikam alıyor insanoğlundan’; ben öyle düşünmüyorum.

★★★

Bence doğa intikam almıyor aslında ders veriyor insanoğluna!..

Fabrikaların, bacaların, jetlerin, arabaların, silahların, nükleer santrallerin, petrollerinle kendini üstün sandın ama yanıldın.

Ufak bir toz zerreciğisin evrende; farkına varamadın.

Şimdi gözünle göremeyeceğin kadar küçük bir tehdit karşısında acizsin.

Sen endişenle, korkunla kendini evine kapatmış, sonunun ne olacağını bilmez bir belirsizlikle uğraşıyorsun; bu baharı geçirip yazı görebilecek misin emin değilsin.

★★★

Sağlını korusan, ekonomini nasıl toparlayacaksın bilmiyorsun, aileni güvende tutsan sevdiğin birinin başına bir şey gelir mi diye endişeleniyorsun.

Sağlık, psikoloji, ekonomi... Her anlamda, her yönden kuşatıldın bu kez; işin içinden çıkamıyorsun insanoğlu.

Ben ise her bahar olduğu gibi yine ve yeniden doğuyorum ve sana inat gelecek bahar da yine doğacağımı biliyorum, diyor.

Evet, doğa tüm renkleriyle canlanıyor ve biz, endişe dolu bakışlarla uzaktan izliyoruz.”

★★★

Büyük, küçük, yaşlı genç tüm dünya, hepimiz “başöğretmen doğanın verdiği uzaktan eğitim” derslerindeyiz!..