Pazarlama kelimesini hatta kavramını Türkçe’ye kazandıran kişi İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi hocalarından İşletme İktisadı Profesörü Dr. Mehmet Oluç’tur. Mehmet Hoca (1919-2011) ile hiç karşılaşmadım. Ama onun “pazarlama” disiplinini ülkemizde tanıtma ve öğretmedeki öncü rolünü hep takdir ettim. Onunla ortak yanımız ikimizin de Pennsylvania Üniversitesi Wharton School’da eğitim almış olmamızdır. Şaka mıdır bilmiyorum ama ODTÜ’deki Kıbrıslı okul arkadaşlarımız Kıbrıs’ta pazarlama yerine “çarşılama” sözcüğü kullanılır derlerdi. Geniş açıdan bakıldığında bir firmayı yönetmenin esası pazarlamadır. (Management is marketing). O kadar ki, zarardaki bir firmayı kâra geçirme iddiasıyla CEO’luğa gelen kişiye, “ilk alacağın karar pazarlama müdürünü kovup onun görevini üstlenmektir” diye akıl verilir. Firmada işleri yoluna koyduktan sonra, yeni bir pazarlama müdürü bulur sen de genel müdürlük yapmaya başlarsın denir. Peki, nedir bu pazarlama? Size kendi görüşlerimi anlatacağım.

PAZARLAMA: İHTİYACI ÜRÜNE TERCÜME ETME SANATI

Pazarlama, ihtiyacı ürüne tercüme etmektir.” Yani öyle bir ürün tahayyül edecek hatta kabaca tasarlayacaksınız ki; o ürün, o güne kadar insanların tatmin edilemeyen bir ihtiyacını gidersin. Her “pazar” birkaç alt pazardan (segment) oluşur. Pazarlamacı önce bir “segmentasyon” yapar. Her alt pazar için ayrı bir tasarım (ürün farklılaştırma) gerekir. İnsanlar ihtiyaç hisseder. Ama o ihtiyacını hangi ürünle gidereceğini bilmez. Kendisinden önce doğanların kullandıkları veya tükettiklerine bakar. Kendi tercihini belirler. Piyasada bulunanlardan birini seçer. Ama hâlâ içinde bir tatminsizlik vardır.

BABACAN, DAVUTOĞLU VE İNCE

Siyaset piyasasına “Babacan” ve “Davutoğlu” isimlerinde iki sağcı “eski tüfek” girdi. Firmalarını (partilerini) kurdular. Kurdukları iki firma da aynı “segment”e hitap ediyor. Bu, iktidarda bulunan ve Türkiye halkının çoğunluğunu teşkil eden “Sünni-dindar-milliyetçi-kapitalist” segmenttir.  Bu segment çok büyük olduğu için daha küçük segmentlere ayrılabilir. Herkes bir pay alabilir. “İnce” isimli girişimci ise dar (laik-ulusalcı-solcu-Alevi) bir segmente hitap etmeyi düşünüyor. Şimdi sıra bu girişimcilerin, ürünlerini farklılaştırıp bu farkı (eğer fark varsa) hedef “müşteri/seçmen”e anlatıp onlara  “işte benim aradığım ürün budur” dedirtmelerine geldi. Bu aşamaya pazarlamanın iletişim ayağı denir. Bana kalırsa bu müteşebbisler yeni bir segment oluşturamayacaklarına göre firmalarını siyaset piyasasında “farklı ürün (program/manifesto) yok ama farklı adam var” şeklinde konumlandıracaktır. Eğer bu tespitim doğruysa, uygulanacak iletişimin çekirdek mesajı “bu adam, o adamdan iyidir” olacaktır. O zaman nihai hedef “o adamın yerine geçmek” olur.

Son söz: Yok aslında bir farkımız, ama biz başkasıyız.