Koronavirüs salgınının, daha doğrusu salgının yayılmasını sınırlamak için alınan önlemlerin yarattığı ekonomik sorunlar, iki başlık altında toplanabilir:

Hane halkının “gelir azalması” ve hatta “gelirsiz kalması” nasıl telafi edilebilir?

Ekonomik faaliyetteki yavaşlamanın yarattığı “üretim azalması” nasıl frenlenebilir?

İktisatçıların lisanıyla sorunu tanımlamak gerekirse “talep yönlü” ve “arz yönlü” önlemler ne olmalıdır ki; milli gelir düşüşü bir resesyona daha kötüsü bir depresyona dönüşmesin. Ekonomiye yön verenlerin elinde bu ve benzeri sorunları çözmede kullandıkları iki araç seti vardır. Birincisi parasal, ikincisi vergiseldir. Birinci sette, dolanımdaki para miktarını azaltmak ve çoğaltmak ile faizi indirmek veya yükseltmek bulunur. İkinci sette, bütçe açığını azaltmak veya artırmak ile kamu finansmanında “vergi-borçlanma” kompozisyonunu değiştirmek yer alır. Ekonominin ısındığı yani hızlı büyüme ile birlikte finansal istikrarının bozulma sinyali verdiği dönemlerde, “sıkı para-sıkı maliye” politikası uygulanır. Tersi durumlarda para gevşetilir ve kamu harcamaları artırılır. İşler yoluna girince ters manevra yapılır.

PARANIN NE HAŞLAMASI, NE IZGARASI NE DE TAVASI OLUR

Para denen nesnenin kendisi, ister altın ister kağıt ister kayıt olsun hiçbir işe yaramaz. Paradan yemek yapılmaz. Para, merhem diye yaraya sürülmez, yatak değildir üstünde yatılmaz, araba değildir binip bir yere gidilmez. Paranın işe yaraması için onunla bir şey satın almak gerekir. İşe yarayan şey, paranın kendisi değil paranın satın aldığı üründür. Katma değer ise kendisi bir halta yaramayan “para” ile işe yarayan “ürünün” el değiştirmesi sırasında oluşur. Buna “işlem/muamele” (İngilizce’de transaction) denir. Şöyle bir örnek verilebilir. Serada yetişen domatesler, toplanıp pazarda satılmazsa, fidanın domates vermiş olması milli geliri artırmaz. Milli gelirin artması için, parayla domatesin el (sahip) değiştirmesi gerekir.

PARA BASMAK MİLLİ GELİRİ ARTIRMAZ

Doğrudur. Para basmak yani bir merkez bankasının piyasadan tahvil satın alıp, piyasaya nakit vermesi milli geliri artırmaz. Ama eğer piyasada işlem yapmaya yetecek kadar para yoksa, milli gelir sırf bu nedenle de azalır.  Satın alma işlemleri yavaşladığı için bugün, hem “para sıkışıklığı” hem de “gelir azalması” meseleleriyle karşı karşıyayız. Dolayısıyla dolanımda yeterli para bulunmaması yüzünden ekonomi daha fazla daralmasın diye merkez bankasının “para miktarını” artırmasının yanında, hükümetin “gelir artırıcı”  önlemleri de alması gerekir. Yani hem gelirsiz kalanlara gelir transfer edilmeli hem de üretimin parasızlıktan aksamasına meydan verilmemelidir. Bu da hem hane halkının hem de firmaların desteklenmesi demektir.

Son söz: Bisiklet, iki pedala da basılırsa hızlanır.