Ağrı’da kamu görevi yapmış bir okurumdan “Akkuyu’ya ikna için milyonlar harcanacak” başlıklı yazıma dair mesaj geldi. (Onayını almadığım için adını saklı tutuyorum)

Kamunun her kuruşunun nereye harcandığının elbette çok önemli olduğunu” ancak İçtaş Holding’in sahibi İbrahim Çeçen’in, “sosyal sorumluluğunu maksimum düzeyde yerine getirdiğini” belirten okurum U.S. “Mesela Ağrı’ya muhteşem bir üniversite kampüsü hediye etti. Bunun dışında hatırı sayılır öğrenciye burs veriyor” diyor.

“Vicdanının sesini dinleyerek” Çeçen’in, medyada adı çok öne çıkan diğer müteahhitlerden ayrıldığı kanısında olduğunu paylaşıyor.

Önceki yazıyı okumamış okur için anımsatma: Milletlerarası bir anlaşmaya dayanan ve bittiğinde devlete alım garantili elektrik satacak olan Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin inşaatı Rusya şirketi Titan2- IC İçtaş ortaklığı tarafından yapılmakta.

★★★

Mesajdaki konunun, yazımdan bağımsız olarak genel anlamda iktidar ile sermaye ilişkileri açısından fazla ele alınmamış, önemli ve verimli bir alan olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle verdiğim yanıtı tekil bir okurdan çıkarıp sizlerle de paylaşmak istedim.

Okurumun sözünü ettiği kampüs haberleri için kısa bir arşiv taraması yaptım. 2008 yılına uzanan haberlerde dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, iş insanı İbrahim Çeçen’in,  adı verilmek kaydıyla “üst limiti 100 milyon dolar” düzeyinde harcama yapacağını söylemiş.

Bu bilgi etkileyici mi? Etkileyici. Ama bir noktaya kadar. Yap işlet devret modeliyle İçtaş’a yaptırılan (2044’e kadar işletilecek) Kütahya Zafer Havalimanı’nda, euro üzerinden verilen yolcu garantilerini; yine İçtaş’ın yarısına ortak olduğu Yavuz Sultan Selim Köprüsü’ndeki araç garantilerini; devletin taahhüt ettiği bu garantilerin sayıca tutmaması nedeniyle Hazine’den şirkete milyonlarca Euro, dolar çıktığını bilmezseniz, değerlendirme eksik kalmaya mahkum.

★★★

Sözün özü,  her sektörde değil kuşkusuz ama büyük ölçekli ve uzun vadeli yatırım gerektiren bazı sahalarda faaliyet gösteren şirketler açısından “sosyal sorumluluk projeleri” çoğu kez bir telafi mekanizması işlevi görmekte. Sadece ülkemizde değil, küresel ölçekte…

“Neyin telafisi?” derseniz, halktan saklanan büyük sözleşmelerle kamu kaynaklarından haksız, fazladan tahsil ettikleri ödemelerin veya çevreye, insanların yaşam ve yerleşim alanlarına verdikleri doğrudan ya dolaylı zararların telafisine yarıyor “sosyal sorumluluk”. Pozitif , iyi huylu, sevimli görünmeye yarıyor. Bu yanıyla da dilimize yerleşmiş o sevimsiz “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” sözünü anımsatıyor.

MADEN SAHASINDA DA

Yakın geçmişten bir diğer örnek, Alamos Gold’un Kirazlı sahasındaki altın madenciliği. Bu konudaki  haberlere baktığınızda, pek çok “sosyal sorumluluk” projesinden söz edildiğini görürsünüz.

Şirket yöneticileri eğitime çok önem verdiklerini, madene komşu köylerde yaşayan başarılı öğrencilerin eğitim hayatlarına destek olduklarını, köprü yol yaptıklarını cami onardıklarını anlatıyor.

Bütün bu faaliyetler için ayrılacak kaynakların, şirketlerin elde edeceği karların yanında ne kadar küçük oranlara denk geldiğini söylemeye gerek var mı?

Sonuç olarak okurumun mesajında söz ettiği “vicdan” meselesinin her daim çok önemli olduğunu söylemek zorunlu. Orada durmak gerekiyor. Eğer bir toplumsal vicdanın varlığından söz ediyor ya da olması gerektiğini düşünüyorsak, herhalde halkın haber alma hakkının, ifade özgürlüğünün baskıdan, kuşatmadan, mafyavari trollerden bağımsız bir biçimde kullanılıyor olması gerekiyor.