'Pansuman' tedbirleri

Yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan.

Oldukça basit, basit olduğu kadar da lüzumsuz bir soru.

Yüzyıllardır ikisi de birbirinden çıkar durur.

İlk tavuğun nasıl meydana geldiğini bilen biri yoksa, fasit daireye girmişsin demektir.

Eskiden münazaralarda tartışılırdı.

Münazarada gerçek ortaya çıkmıyordu. Zaten maksat gerçeğin ortaya çıkması değildi.

Kimin ağzı iyi laf yapıyorsa, kim laf ebeliğinde daha mahirse o kazanıyordu. Ya da kim, raconu kesme kuvvetine sahipse.

Faiz mi enflasyondan çıkar, enflasyon mu faizden sorusu da tavuk yumurta sorusuna benziyor.

Dışarıdan bakınca, ikisi de birbirini tevlit etmeye müsait.

Faizi yükseltirsen maliyetler artar, maliyetler artınca fiyatlar artar, al sana enflasyon. Faizi düşürürsen maliyetler düşer, maliyetler düşünce fiyatlar düşer, fiyatlar düşünce de enflasyon düşer.

Aaaa! Kolaymış!

Kolay değil o kadar.

Kolay olsaydı bizim enflasyonun düşmesi lazımdı. Düşmedi.

Düşmeyince enflasyon sepetiyle oynadılar. Pahalı peynir yerine ucuz peynir. O bile yeterli olmadı.

Faizle döviz arasındaki ilişkide durum nedir?

Faizi yükseltince mi döviz düşüyordu, indirince mi?

Evvela şöyle diyorlardı.

Faizi yükseltirsen, para TL’ye gider. Böylece döviz fiyatları düşer.

Sonra bunun bir şehir efsanesi olduğunu, faizi düşürerek de dövizi bir seviyede tutabileceklerini söylediler.

Gerçekten mi? Nasıl?

Gösterdiler nasıl olduğunu.

2018’den itibaren faizi boyuna indirdiler.

Döviz de yerinden fazla kıpraşmadı.

Dolar, uzun zaman 6 liranın yakınlarında durdu.

Ezberim ha bozuldu ha bozulacak. Ben bile kaç defa sordum.

Nasıl yaptılar?

Heey! İktisatçılar! Hadi bunu da açıklayın bakalım.

Gördüğüm kadarıyla, başlangıçta iktisatçılar da ‘okuyamadı’ durumu.

Bir süre sükut geçtiler.

Sonra, göstergelere, grafiklere, döviz ve TL mevduatlarına, giren çıkan paralara baka baka bir şeyler sezmeye başladılar.

Meğer devlet o dönemde piyasaya milyarlarca dolar döviz vermiş.

Hatta bazen aynı dövizi tekrar tekrar vermiş.

Ne kadar vermiş?

Kimilerine göre 120 milyar dolar kadar.

Bu kadar para, boyuna verilip durulur mu?

Vermişler.

Böylece Merkez Bankası’ndaki döviz rezervini neredeyse tüketmişler.

Burada, ‘döviz tükendi’ ile ‘deniz tükendi’ cümleleri birbirine yakın anlamlara geliyor.

Şimdi ne olacak?

Biri itiraf edecek mi, iki senedir denediğimiz teorinin beklenen neticeyi vermediğini?

İtiraf etmek zülf-i yâre dokunabilir.

Sözle itiraf etmese de fiiliyle edecek.

Nedir o fiil. Dün işledi o fiili Merkez Bankası. Faizi 2 puan yükseltti.

Yeterli oldu mu?

Galiba olmadı. Döviz sadece 10 kuruş geriledi.

Arkadaşımız Mehmet Ali Verçin anlaşılır bir şekilde yazmıştı.

“Gerekli tedbirler döviz kurunun dizginlenmesi ve para arzının azaltılması çalışmalarını içerir. Bunun için kayıtsız şartsız yapılması gereken şey gösterge faiz oranının % 8,25’ten en az 12’ye yükseltilmesi ve gerekirse daha fazla artırılabileceğinin sinyalinin verilmesi gerekiyor.”

Şu halde eksik yapmışlar.

12 yerine 10,25’e yükseltmişler.

Demek ki ilacın dozunu eksik vermişler.

Sonuç?

Bir müddet bize yanlış ilaç içirdiler.

Tansiyonumuz, şekerimiz düşeceğine yükseldi.

Midemiz, düzeleceğine bozuldu.

Şimdi doğru ilacı buldular. Ama doz düşük, bünyeye tesir etmiyor.

Aslında bunlar para politikalarıyla ilgili işler.

Hepsi, merhum Erbakan’ın tabiriyle ‘pansuman’ tedbirleri.

Asıl tedavi, ekonomiyi tezahüratla, retorikle, hatta hamasetle yönetmek yerine üretime öncelik veren bir ‘reel’ bir ekonomi düzenine geçmek olmalı.

Tabii eğer çok geç kalmadıysak.

YORUMLAR (23)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
23 Yorum