Görüşler

Makine olmak: Mütevazı sorunumuz ölümlülük…

Makine olmak: Mütevazı sorunumuz ölümlülük…

Kırklareli Üniversitesi Öğretim Görevlisi Kadir Metin Akbaş “Musk’ın beynimize yapay zekanın eklemleme dememeleri yaptığı, Google’ın yaşlılığı çözme hedefiyle biyoteknoloji yatırımı yaptığı dünyada ölümsüzlük fikirleri öne sürmek eskisi kadar marjinal görünmüyor”diyor.

Canlıların ortak kaderi, bir gün ölmek... Canlılar içinde öleceğini bilen, ölümü hisseden, ölmekten korkan tek tür ise insan. Ölümsüzlük, insanın en büyük ideali. Ölmeyi engellemek, ölümü def etmek, insanoğlunun erişmeyi arzulamaktan hiç vazgeçmeyeceği en büyük emeli. Tarih boyunca ilk insandan günümüze kadar edebiyattan müziğe, resimden heykele tüm sanat dallarında ve tabi ki de dinlerde en büyük konu ölüm, ölümden sonrası ve ölümsüzlük arayışı olmuştur. Günümüzde bu arayışa yeni bir akımın daha dâhil olduğunu biliyoruz: Transhümanizm…

İnsanın fiziksel, bilişsel ve düşünsel yeteneklerinin artırılması, yaşlanma ve hastalanma gibi arzu edilmeyen yönlerinin ortadan kaldırılması ve nihayetinde ölümsüzlüğün icat edilmesi amacıyla, bilimden ve teknolojiden faydalanılması gerektiğini öne süren transhümanistler, bu konuda, dünyanın farklı noktalarında, ama özellikle de Amerika’da, tüm gayretleriyle çalışmalarını sürdürüyorlar. Teknolojinin geldiği aşama, bilimdeki ilerleme, tıp, kimya ve biyolojide çığır açan gelişmelerin yaşanması ve dünyanın ekonomik açıdan tarihte hiç olmadığı kadar bolluk içerisinde olması, transhümanizmin altın çağını yaşamasına vesile oluyor. Peki, bizim gibi sıradan ölümlülerin nazarında çılgınca işlere imza atan bu tuhaf insanlar nerede yaşıyorlar ve neyle meşguller? Bunu merak edenlerden biri de İrlandalı gazeteci yazar Mark O’Connell, üşenmemiş, Amerika’ya gidip, ölümsüzlük uğrunda çılgınca işlere imza atan transhümanistler ile uzun bir süre geçirmiş ve sonucunda da yaşadıklarını bir kitap haline getirmiş. “Makine Olmak” adıyla Domingo Yayınları tarafından basılan kitap, transhümanistleri içeriden anlatan, sürükleyici bir eser olarak dikkati çekiyor.

Transhümanizmi “biyolojiden tamamen azat olmayı savunan bir özgürleşme hareketi” olarak tanımlayan O’Connell, kendisini bu hareketin içinde konumlandırmıyor, hatta bu harekete oldukça da mesafeli durduğunu baştan ifade ediyor. Belki bunun da etkisiyle, yaşadıklarını olabildiğince nesnel bir temel üzerinden anlatıyor. Özellikle ülkemiz medyasında tık avcılığı yapmak amacıyla yer verilen haberlerden aşina olduğumuz ilgi çekici, hatta yer yer tuhaf ve ürpertici işlerden bahsediyor. Kitabı kaleme alma sebebini “ölümsüz olmanın mümkün olduğuna inanacak kadar teknolojiye iman etmenin nasıl bir şey olabileceğini bilmek istiyordum. Makine olmanın veya kendini öyle görmenin ne anlama geldiğini öğrenmek istiyordum.” sözleriyle açıklayan yazar, transhümanizmin pratik anlamda insanlık için ne ifade ettiğine, transhümanistlerin de hangi tuhaf işleri gerçekleştirmenin hayalini kurduklarına yakından şahitlik ediyor.

Bu şahitliklerin ilkini, “Alcor Yaşam Uzatma Vakfı” isimli sivil toplum kuruluşu tarafından çölün orta yerine inşa edilen tuhaf depoda yaşıyoruz. Şu anda hayatta olan yüzlerce kişi, fiziksel ölümleri gerçekleşir gerçekleşmez mümkün olan en kısa sürede bedenlerinin buraya getirilmesi için gereken ayarlamayı yapmış. Burada, bilim, onları yaşama döndürmenin bir yolunu bulana kadar kriyonik (dondurulmuş vaziyette) bekliyorlar. Amaç, ölümün bilim tarafından alt edilmesi sonrasında, yaşamlarına kaldıkları yerden devam edebilmek. Kulağa ilginç gelen bu fantezi, bilimsel olarak da aslında imkânsız. Ama yine de, hem parası hem de bilime inancı tam olanlarca denemeye değer bulunuyor. Mark O’Connell, hem bu imkânsız işe kendini adamış ve bu uğurda ne gerekiyorsa yapmaktan geri durmayan vakfın CEO’su Max More’un rehberliğinde dondurulmuş insan deposunu geziyor hem de bu işin transhümanizm açısından ne anlama geldiğini anlamaya çalışıyor. Özellikle internette, insanın ölümsüzlük arzusunun zirve noktası olan bu yerle alakalı mutlaka bir şeyler okumuşsunuzdur ama kitap, bu işin hem felsefi derinliğine hem de pratik yanına olabildiğince yakından ve nesnel bir şekilde yaklaşıyor.

Bedenlerini donduranların yanından ayrılıp, bu kez ölüm sonrasında beyinlerini kullanabilmek için zihinlerini makinelere yükletmeyi amaçlayanlara konuk oluyoruz. “Bedensiz zihin” olarak adlandırılan bu iş, transhümanistlerin gerçekleşmesini büyük bir heyecanla bekledikleri tuhaf bir gelişme. Henüz bu konuda somut olarak atılmış bir adım yok, her şey farazi. İddialarına göre; insanlık 2.0 olarak adlandırılan bu yeni trend sayesinde, içine hapsolduğumuz ilkel, hantal, pis ve ölümlü bedenlerden kurtulup, daha sofistike, daha teknolojik ve daha kullanışlı biçimlere atlama/ yükselme şansına sahip olacağız. Böylece, teknolojinin izin verdiği bütün bedensel biçimleri alma özgürlüğüne kavuşacağız. Zihin yüklemeyle istediğimiz her şey olabileceğiz Büyük veya küçük, hatta havadan da hafif olabileceğiz, uçabileceğiz; duvarların içinden geçebileceğiz. Bir aslan veya antilop, kurbağa veya sinek, ağaç, havuz, duvardaki boya kaplaması dahi olabileceğiz.

Yapay zekânın gelişimi, robotların akıllanması şimdilerde sıkça duyduğumuz kavramlar arasında yer alıyor. Peki, insanın kendi benliği ve kendi bedeni içerisindeyken robotlara evrilmesi konusunda ne biliyoruz? O zaman, Tim Cannon ile tanışma zamanımız gelmiş demektir. Siborg olmak için kendini feda eden bu adam, sol kolunun iç kısmına oyun kâğıdı büyüklüğünde bir alet yerleştirmiş ve üç ay boyunca bedeninden biyometrik ölçümler alıp, beş saniyede bir bluetooth vasıtasıyla telefonuna yüklemiş. Böylece evinin merkezi ısıtma sisteminin termostatını beden sıcaklığına göre ayarlayabilmiş. Üç ay süren bu siborg olma hali, çılgınlık konusunda sınır tanımayan transhümanistlerin, hayal güçlerinin peşinden gitme konusundaki kararlılıklarına en somut örnek. Aletin kola yerleştirilmesi için anestezi yapılmadan gerçekleştirilen operasyon bir yana, Tim’in o doksan gün boyunca yaşadıkları insanın içini ürpertecek cinsten: “ilk haftalarda yara çok sıvı topladı, düzenli akıtılması şarttı. Bedenim implantı reddetmesin diye hap da almam gerekiyordu. Sürekli paranoya halindeydim. Başım biraz sızlamaya görsün, hemen aletin pilinin sızıntı yaptığı, kanıma karışıp beynimi zehirlediğini düşünüyordum…” Evin ortam sıcaklığını ayarlamak, bu kadar zahmete girmeyi gerektirmeyebilir ama günümüz teknolojisiyle yapılabilen en mantıklı(!) iş şimdilik bu. Çok da uzak olmayan bir gelecekte, daha sofistike, daha ilginç ve daha mantıklı işlere imza atıldığını görmemiz, işten bile değil.

Mark O’Connell’ın kitabında bizimle tanıştırdığı transhümanistler arasında kendi çapında ilginçlikler yapanların haricinde, tüm Amerika tarafından tanınanlar da var. Onlardan biri de transhümanist hareketin daha bilinir hale gelmesi amacıyla 2016’daki başkanlık seçiminde adaylığını açıklayan girişimci yazar Zoltan İstvan. Seçim kampanyası için Amerika’yı bir baştan bir başa, “Transhümanist Zoltan İstvanla Ölümsüzlük Otobüsü” yazan bir araçla turlayan Transhümanist Parti’nin başkan adayına eşlik eden O’Connell, bir hayli komik, çokça absürt ve fazlasıyla fütürist bir deneyime şahitlik ediyor. Başkan adayı olma gayesini gördüğü herkesle paylaşan İstvan, eğer başkan seçilirse yapacağı 3 temel amacı da şöyle sıralıyor:

1- Amerikalı bilim insanlarının 15-20 yıl içinde ölümün ve yaşlanmanın üstesinden gelebilmesi için her türlü kaynağı sağlamak.

2- Radikal teknoloji ve bilimin sevilmesi ve uğraşılması için Amerika’da bir kültürel zihniyet oluşturmak.

3- Transhümanist çağa geçerken teknolojinin kötüye kullanılmasını önlemek amacıyla gerekli önlemleri almak.

Seçimlerde umduğunu bulamasa da, İstvan’ın, transhümanist hareketi sıradan insanların gündemine ve siyasi arenaya taşıması, bu akımın kayda değer yükselişine işaret ediyor.

Elon Musk’ın şirketinin yapay zekayı beynimize eklemleme denemeleri yaptığı, Google’ın yaşlanma sorunumuzu çözme hedefiyle biyoteknoloji alanında yatırımlara imza attığı bir dünyada, ölümsüzlük konusunda fikirler öne sürüp, bir şeyler denemek artık eskisi kadar marjinal görünmüyor. Bu adamların görüşleri deli saçması gibi geliyor olabilir. Ama söylemleri, tekinsiz bir geleceğin yavaş ve emin adımlarla bize doğru yaklaştığını haber veriyor. Tıpkı İstvan’ın şu sözleri gibi; “Teknolojiyi bizi götürebileceği yere kadar götürmemiz gerektiğine inanıyorum. Ve bu dediğim, kendimizin de teknolojiye dönüşmesini kapsıyor. Günün birinde insandan çok makine olacağız…”

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir