Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Büyük bir kırılma döneminden geçiyoruz. Ara sıra dost sohbetlerinde genç arkadaşlar: “4 milyar yıllık dünyanın sezon finaline doğmuşuz” diye espriler yapıyorlar.

        Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını konuşanların sayısı her geçen gün artıyor. Üst düzey siyasiler, diplomatlar, akademisyenler, din adamları, sosyologlar, ekonomistler vs...

        Dünyadaki her şeyi bundan sonra coronadan önce ve coronadan sonra diye değerlendirecek gibiyiz.

        Böyle bir süreçte vizyon sahibi ülkeler, hazırlanan ya da kendiliğinden oluşan(!) yeni döneme adapte olarak varlıklarını muhafaza etme veya güçlendirme gayreti içerisine girecek.

        Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamalarda değindiği, 5 Ağustos 1921'de 'Başkomutan' sıfatıyla bizzat ordunun başına geçen Mustafa Kemal Paşa'nın 7-8 Ağustos'ta çıkardığı Tekâlif-i Milliye (Milli Yükümlülükler) emirleri de bu pencereden bakıldığında önemli.

        Erdoğan 10 maddeden oluşan emirleri tek tek okudu. Akabinde; “Burada görüldüğü gibi ülkenin bir tehditle karşılaştığında devlet ve milletin el ele vererek tüm imkanlarını seferber ettiğini” söyledi.

        Açıklama sonrasında bazı dostlarım arayarak, bunu nasıl anlamamız gerektiğini sordular. Bu sorulara yanıt verebilmek için henüz çok erken ve cevapları da bir hayli zor.

        Tüm uluslar için, güvenlik politikalarının (ki içine artık savaş ve terörden ziyade virüsleri de dahil edeceğimiz) ekonomik, siyasi ve sosyolojik dalgalanmaların kontrol edilmesi ve yönetilebilmesi gereken yeni bir zaman dilimine giriyoruz.

        Böyle bir dönemde ülke içindeki en kritik mesele herhalde muhalefetin devlete olan inancının muhafaza edilmesi, zayıfladıysa da yeniden kazanılmasıdır.

        Erdoğan’ın Tekalifi Milliye’yi madde madde okuması, şimdilik tüm siyasi partilere bu bağlamda Atatürk üzerinden verilmiş bir mesaj olabilir.

        Sağlığımız her şeyden önemli, krizi atlattığımızda ise elimizde güçlü bir devlet kalmalı. Yoksa malumunuz bu coğrafyanın çakalı, sırtlanı boldur. Bir kere ayağınız tökezlemesin, hemen başınıza üşüşüverirler.

        *

        Bülent Arınç’ın paylaşımı

        Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Bülent Arınç, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda: "TBMM’de infaz yasasının görüşüldüğü bu günlerde rahmetli üstadın dev eseri Reis Bey’den merhameti dinlemek ne güzel'' ifadelerini kullandı ve söz konusu esere ait görüntüleri paylaştı.

        Akabinde sosyal medyada bazı siyasetçi ve gazeteciler paylaşıma ciddi tepkiler gösterdi. Sayın Arınç için şaşırtıcı bir durum olmasa gerek. Muhtemelen mesajı yazmadan önce de gelebilecek tepkileri tahmin etmiştir.

        Ben de sizlerle küçük bir bilgi paylaşayım. İşin arka planında pek çok görüşme olduğunu, bu görüşmeler neticesinde hem AK Parti hem MHP kanadında bazı isimlerin infaz düzenlemesine ilişkin: “Herhangi bir suça karışmamış, sadece irtibat ve iltisak nedeniyle ceza almış veya tutuklu bulunanların kapsama dahil edilmesi, toplumsal barışı yeniden sağlamak açısından önemli bir adım olabilir” düşüncesine sahip olduğunu duyuyorum.

        Bülent Arınç muhtemelen sadece, mahrem dairede pek çok ismin konuştuğu hatta; “Memleketin selameti açısından bir faydası olabilir mi?” diye düşünüp kulis yaptığı bir hususu; “Benim gücüm yetmedi ama tarihe not düşmek için burada düşüncemi paylaşıyorum” kabilinden yazmış gibi.

        *

        Ramazan’da oruç meselesi

        Son yazımda “Ramazan’da oruç tutacak mıyız?” diye sormuştum.

        Hikayenin arka planı şöyleydi: Dini hassasiyetleri konusunda dikkatli davranmaya çaba gösteren yaş almış bir büyüğüm beni arayarak; “Coronadan dolayı cumalara bile gitmez olduk, şimdi ben şeker- tansiyon hastasıyım. Orucumu da tutmak istiyorum ama biraz çekinmiyor değilim. Ramazan ayı için bir açıklama yapılacak mı?” diye sordu.

        Ben de pek tabii olarak Türkiye’de bu sorunun en doğru muhatabı kabul edilecek makamı arayarak, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a: “Corona önlemlerine ilişkin Ramazan ayına özel bir düzenleme olacak mı?" sorusunu yönelttim. Kendisi; "Camilerde teravih kılınmayacağını, oruç konusunda ise istişare toplantısı sonrası açıklama yapacaklarını" ifade etti.

        Klavye başına oturmuş sağa sola kılıç sallayan bir güruh, yazının başlığını okuyup ne yazdığıma bile bakmadan “Ramazan orucuna kast ettiğimi” falan söyleyecek kadar gemi azıya aldı. Arkadaşlar sakin sakin, bunu bile açıklamak zorunda bırakmayın insanı…

        *

        RTÜK TRT izliyor mu?

        TRT Haber’e çıkan enfeksiyon hastalıkları uzmanı Dr. Meltem Özen: “Şu an Türkiye’deki vaka sayısı aslında 600 ila 900 bin arasında. Bizim test yaptığımız vakalar toplam vakaların yüzde 15-20’si. Tıbben de baktığımız zaman her teşhis ettiğin vakaya karşı toplumda tespit edemediğin 10 vaka vardır. Bizim vaka sayımız 23 bin ise ortalamada bunu 10’la çarpacağız. Yani 230 bin vakamız var. Ama biz diyoruz ki, şu ana kadar vakaların yüzde 20 ila 25’ini test ettik. Bilemediniz yüzde 30 olsun. O zaman biz 230 bin vaka sayısını en az 3 ya da 4’le çarpacağız. Türkiye’nin vaka sayısı 600 ila 900 bin. Bu kadar vakamız var aslında” diye bir açıklama yaptı.

        Geçtiğimiz hafta Habertürk'te Ebru Baki'nin yayınında, aynı konu gündeme gelmiş ve konuğumuzun açıklamasından dolayı RTÜK kanalımıza “Hiçbir otorite tarafından teyit edilmemiş bilgilerin gerçeklik ve doğruluk ilkelerine aykırı bir şekilde izleyiciye aktarılması” diye ceza vermişti.

        Bence TRT gayet güzel yayın yapmış. Belki RTÜK bu vesileyle, Habertürk'e kestiği cezanın ne kadar yersiz olduğunu fark edip özür diler ve cezayı geri çeker.

        *

        Sosyal yakınlık, fiziksel mesafe

        Corona günlerinde en çok konuştuğumuz konulardan biri: Sosyal Mesafe. Bir dostum akşam saatlerinde mesaj göndermiş.

        Sanki bu hususta kavramsal bir sorunumuz var.

        “Başından itibaren sosyal mesafe değil, sosyal yakınlığı korumak ama fiziksel mesafe mi demeliydik?” demiş.

        Diğer Yazılar