Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Son günlerde bir Muharrem İnce çılgınlığı yaşanıyor medyada.

        Hangi kanalı açsam, hangi tartışma programına baksam bir Muharrem İnce muhabbetidir gidiyor.

        Tamam Muharrem İnce’nin partisinden ayrılma ihtimali önemli...

        Yeni bir parti kurma olasılığı CHP’yi etkileyebilir...

        Başlatacağı bir hareket bir kesimde heyecan yaratabilir...

        Ama siyaseti kökten etkileyecek bir durum da ortaya çıkarmaz.

        İnce bugün tüm sorulara yanıt vermiştir muhtemelen.

        Ama açıkçası çok da önem atfetmiyorum.

        Siyaseti değiştirecek bir şey olmayacağını biliyorum çünkü.

        Bana göre Türkiye’deki siyaseti ciddi anlamda değiştirebilecek tek şey, yeni bir ittifakın kurulması olacak.

        Ben buna “Üçüncü yol” adını koyuyorum şimdiden.

        İYİ Parti önderliğinde yeni bir “İttifak”.

        Biliyoruz ki, Türkiye’de asla CHP’ye oy vermeyecek olan ciddi bir muhafazakar kitle var.

        Psikolojik, sosyolojik, etnolojik hatta antropolojik nedenlerle CHP adını görünce tüyleri diken diken olan ve ters yöne koşan bir kesim.

        Buna bir de HDP’ye alerjik olan kesimi de ekleyince Millet İttifakı denilen ittifak ister kabul edin, etmeyin, engelli doğuyor.

        İktidar koalisyonu AK Parti- MHP ikilisinin akıllıca kaşıdığı HDP yarası bu ittifakta kırığa dönüşmese de tabana inen çatlaklara neden oluyor.

        Bu yüzden de Türkiye siyasetinin bir üçüncü ittifaka, bir üçüncü yola ihtiyacı var.

        REKLAM

        Bu yolda yoldaşlık edecek partiler ise hiç kuşkusuz “İYİ Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi”

        Böyle bir ittifak Türk siyasetinde gerçek bir değişikliğe neden olabilir.

        Mevcut dengeyi değiştirebilir.

        Cumhurbaşkanlığı seçimlerini etkilemese bile TBMM seçimlerini büyük oranda etkileyip, en azından siyasete bir denge getirebilir.

        Daha ne diyeyim

        Liyakate dayalı olmayan atamaların ve nepotizmin yani eş dost kayırmacılığının ülkeyi nasıl sardığını ve bu ülkenin sonunu getirecek olanın bu kayırmacılık olduğunu yazıyorum birkaç gündür.

        Şaka yapmıyorum sevgili okurlar.

        Bir ülkenin sonu böyle gelir.

        Bir devlet de, bir şirket de, bir düzen de böyle yıkılır.

        Emin olun parasal yolsuzluktan da, hırsızlıktan da beterdir.

        En büyük yolsuzluk, en büyük haksızlık budur.

        Yolsuzluğun maliyetini bilirsiniz, hesaplarsınız.

        Bir şekilde bunu ekonomiye çevirirsin ama nepotizmin ve liyakatsizliğin hesabını çıkarmak çok zordur.

        Genelde bir nesil sonranın başına gökkubbenin yıkılması ile sonuçlanır.

        Ben bunları yazınca memleketin pek çok yerinden örnekler, iddialar geldi diyorum ya, bakın en güzel örneklerden biri ne anlatıyor.

        “Fatih Bey,

        Geçtiğimiz ay (…) İşkur’a başvuruda bulunup ilan verdik.

        Genç, yeni mezun bir tekstil mühendisini işe almak için.

        Ertesi gün İşkur İl Müdürü arayarak yeğenini işe almamızı istedi ve benimle görüşmek istedi.

        Sekreteryaya yeğeninin ismini almalarını ve müdüre özellikle yeğenini işe almayacağımızı bildirmesini söyledim.

        Örtülü tehditler ile telefonu kapatmış.

        Daha ne diyeyim Fatih Bey…

        Vatandaşın iş bulmak için başvurduğu devlet kurumu dahi onlara değil, eşine dostuna iş bulma derdinde.

        R.Y.”

        Söylenmesi gerekeni zaten okurumuz söylemiş.

        Daha ne diyeyim.

        Hayvanlar bunlardan medeni

        Dün sabah erken saatlerde evdeki köpekleri sabah yürüyüşüne çıkardım her sabah olduğu gibi.

        Ve yine hemen her gün başıma gelen olay geldi.

        Bir motosiklet köpek kaldırımda üzerimize doğru geliyor.

        Ya beni ezecek ya köpekleri...

        Ben durdum.

        O da durdu.

        Burun burunayız.

        Motosikleti bir adam kullanıyor.

        Arkasında da bir kadın.

        Modern, medeni tiplere benziyorlar.

        Tabii görünüşte.

        Ben de kibarca “Beyefendi iş mi bu yaptığınız? Burası kaldırım, yaya yolu burada motorla gidilir mi?” diye uyarıyorum.

        “Sizi rahatsız mı ettim” diyor.

        “Evet, kaldırımı kullanan herkesi rahatsız ediyorsunuz” diyorum.

        “Ne yapayım, yol kapalı, ben de kaldırımdan gidiyorum” diyor.

        “Yol kapalı ise başka yoldan gidilir, kaldırımdan değil” diyorum.

        “Uzun etme. İstediğim yerden giderim” diyor.

        La havle diyorum.

        Kavga etsem yine “Altaylı kavga etti” olacak.

        Öküzle konuştuğum için pişman oluyorum.

        Ama eminim o öküz, sosyal medyada örnek vatandaşlık dersleri verip, sağa sola çatan bir öküzdür.

        Türkiye ne yazık ki artık böyle tiplerle dolu.

        Ne yazık ki, artık midem bulanıyor.

        Susup oturmak istiyorum.

        Ama ona da gönlüm razı gelmiyor.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Kentte yaşama kültürü olmayanların oluşturduğu güruha kentli demediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar