30 Aralık 2020

Altmışıncı kitap: Yaratıcı Okumalar

Ogden şu cümleyle kitabı hastalarına ithaf ediyordu: "İki insan varını yoğunu ortaya koyup birbiriyle dürüstçe konuştuğunda nelerin mümkün olduğunu kendilerine özgü yollarla bana öğreten hastalarıma"

Geçtiğimiz günlerde, Bağlam Yayınları'nın Düş/Düşün dizisinin altmışıncı kitabı "Yaratıcı Okumalar" yayımlandı. Hasbelkader kitabın hazırlık sürecine uzaktan tanık olduğumdan içinde ne denli büyük bir emeğin gizli olduğunu biliyordum.

Kitabı karıştırırken düşündüm, zaman nasıl da akıp geçiyor diye. Herhalde bu diziden psikanaliz kitapları yayımlanmaya başlayalı yirmi yılı buldu. Demek ki ortalama olarak yılda üç kitap çıkmış ve şimdi altmış kitaplık ciddi bir külliyat oluşmuş. Elbette birçok kişinin katkısı var bu külliyatta, ama dizinin editörü Ayça Gürdal Küey bu sürenin tamamı boyunca kitap seçiminden başlayarak, çeviri, redaksiyon, dizin oluşturma, kapak hazırlama vb. her bir aşamaya kattığı emekle dizinin asıl yaratıcısıdır. Türkçe psikanaliz kütüphanesini zenginleştiren bu uzun soluklu katkının sürebildiği kadar sürmesini dilerim.

Yaratıcı Okumalar'ın yazarı kendisinden daha evvel de söz ettiğim Thomas Ogden. Günümüz psikanalizinin çok okunan ve çok saygı duyulan kuramcılarından olan Ogden, bu kitabında psikanalizin temel metinlerinden bazılarını kendi deyimiyle "yakından" okuyor. Freud'dan başlayarak kendi zihinsel dünyasının oluşumunda önemli yer tutmuş, psikanalizi kavrayışını şekillendirmiş kuramcıların klasik metinlerini ele alıyor. Bu yakından okuma neredeyse (hatta bu belirteci kaldırıp "düpedüz" diyebiliriz) metnin yeniden yazılmasına varıyor. Ogden kendisi için önemli olan bir kitap hakkında konuşurken sıklıkla dilinin sürçtüğünü ve "okuduğum kitap" yerine "yazdığım kitap" dediğini anlatıyor. Bu sürçmeye neden olan o hissin, yani sanki kitabı kendisi yazmış gibi hissetmenin yaratıcı okumayla ilgisinden söz ediyor. Böylelikle, okumak metindeki anlamı basitçe "içeri almak" değil, metnin içine girmek, yazarın kendi zihnini meşgul etmesine ve hatta bir noktaya dek ele geçirmesine izin vermek haline geliyor.

Yaratıcı Okumalar
Ufuk Açan Analitik Eserler Üzerine İncelemeler
Thomas H. Ogden
Türkçesi: Elif Okan Gezmiş, Burçak Erdal, Aslı Erkan, Gülcan Akırmak, Cansu Torun, Ülker Seren
Bağlam Yayınları, Düş/Düşün Dizisi, İstanbul, 2020.

Ogden bu metinleri ne denli önemsediğini onları okurken gösterdiği büyük gayretle zaten belli eder. Ayrıca psikanalizdeki bu üst soy zincirinin mensuplarına duyduğu sevgi ve hayranlığı sık sık açığa vurmaktan da geri durmaz. Okuma oyununa yaratıcı bir şekilde katılmak için, kendi zihnini yazarın düşüncelerine teslim ettiği gibi, belki yazarın kişilik tarzına ve üslubuna da kendini bırakır. Örneğin bir analistin (Bion) ketumluğunu övgüyle anlatırken, bir başka analistin (Searles) kendini açma bahsinde o denli ileri gidişine hayranlık duyduğunu sezdirir. Bunlar birbiriyle çelişik tutumlar gibi görülmemelidir. Çünkü yerine göre bu iki özelliğin de analizin derinleşmesine ve ilerlemesine katkısı vardır.

Psikanaliz artık yüz yılı aşan bir süredir hem bir kuram hem de bir tedavi biçimi olarak kültürel dünyamızda önemli bir yer tutuyor. Bu uzun süre boyunca pek çok önemli dönüşüm geçirdi ve gelecekte de böyle olmaya devam edecek. Psikanalizin başlangıçtan beri temelde değişmeden kalan öğeleri de, tümüyle bir yana bırakılan ve ancak tarihi değeri olan öğeleri de var. Psikanalizin safahatında bugün nasıl bir görünüme büründüğünü ve nasıl temsil edildiğini anlamak için Ogden'ın eserleri önemli başvuru kaynakları arasındadır.

Bu kitabın Türkçesine bakarken, daha evvel dikkatimi çekmemiş olan, ama aslında kitabın özünü ve ruhunu daha onu okumadan anlamamıza yarayan bir ayrıntıyı fark ettim. Bu da ithaf sayfasındaki cümleydi. Ogden şöyle diyerek kitabı hastalarına ithaf ediyordu: "İki insan varını yoğunu ortaya koyup birbiriyle dürüstçe konuştuğunda nelerin mümkün olduğunu kendilerine özgü yollarla bana öğreten hastalarıma". İlk etapta hayli basit, dikkat çekmeyecek kadar sıradan görünen bu cümlenin aslında psikanaliz sürecini son derece güzel tarif ettiğini düşündüm. Analizanın bu tuhaf, korkutucu, yüzleştirici, olağanüstü yakın ve yine de katı kurallarla sınırlandırılmış ilişkide kendisini analistine bırakabilmesi ve analistin de eşit ama asimetrik bir ilişki içerinde en az hastasının gösterdiği kadar cesaret ve dürüstlükle ona eşlik etmesi. Analizi bu şekilde kavrayan ve uygulayan analistlerle karşılaşmaktan, onlardan öğrenmekten, yeri geldiğinde onların metinlerine dalıp o metinleri yeniden yazmaya gayret etmekten memnunum.

Ruhsallıkla ilgili disiplinler kadınların ağırlıklı olarak var olduğu sayılı iş kollarındandır. Türkiye'nin IPA üyesi iki psikanaliz derneğindeki psikanalistlerin dörtte üçünden fazlası da kadın analistlerdir. Bu kitabın çevirisi künyesinden anlaşılacağı üzere psikanalize gönül vermiş ve çoğu analitik formasyonda olan altı kadın çevirmen tarafından yapılmıştır. Türkçe psikanaliz kütüphanesinin büyümesine hasredilen bu emek için her birine teşekkürler.

Yazarın Diğer Yazıları

On altı

Seninle yan yana yürürken istesem de istemesem de çokluk senin hakkında, ikimiz hakkında düşünürüm. Türlü şeyler anlatırım sana, bazen sesli olarak, bazen içimden. Gözüne güzel manzaralar ilişsin, kulağına hoş-avaz kuşların nağmeleri dolsun isterim. Dünyayı beğendirmeye çalışır, sanki sana "bak bu da var!" der gibi ilginç şeyleri işaret ederim

"Hiç" oldum Muvakkit

Muvakkit'in zihninin içinden süzülen şöyle bir cümle duydum: "Hayatında sadece acı varsa, hiç acı yoktur". Üstelik sormadan anladım ki, bununla acının fazlalığından kaynaklanan bir kayıtsızlık halini kastetmiyordu. Tuhaf bir fikir diye düşündüm, ama bir açıklama istemedim. Öylece kalmaya, salınmaya devam ettim. İfadeyi tersinden kursaydı, örneğin "Hayatında sadece zevk varsa, hiç zevk yoktur" deseydi, kabul etmek o kadar zor olmayacaktı sanki. Sonra, öylece kaldım ve yavaş yavaş ne demek istediğini anladım. 

Muharrem İnce ve Freud'un fıkraları

Seçimlere kısa bir süre kala bazen kendimi öylesine sıkışmış, cansız ve isteksiz bir ruh haliyle mahut günün gelmesini ve ne olacaksa olmasını bekler bir durumda buluyorum ki, ilgimi başka konulara yöneltmek ihtiyacı hissediyorum. Bu hafta sonu da gündemden birkaç saatliğine uzaklaşmak için Elliott Oring'in Sigmund Freud'un Fıkraları: Mizah ve Yahudi Kimliği Hakkında Bir Çalışma adlı kitabını okuyordum. Kitap beklediğimden hayli farklıydı ve Freud'un incelemek için seçtiği fıkralarla kendi hayat öyküsü arasında ilginç bağlantılar kuruyordu[i]. Öte yandan kitapta incelenen fıkraları okurken zihnimin bunları bir şekilde Muharrem İnce'ye bağlayıp durduğunu fark ettim. Bir iki fıkra sonra da bunu kendim için eğlenceli bir hafta sonu uğraşı haline getirdim. Derken, belki bunu bir yazıya dökebilirim diye düşündüm.