31 Aralık 2020

Geçen yıl, yeni yıl...

Geçen yıl tam bir kabustu, hem dünyada hem Türkiye'de. Yeni yılınızı kutlarken iyi şeyler söylemek istiyorum ama...

Geçen yıl, yeni yıl...
Geçen yıl tam bir kabus oldu,
hem dünyada hem Türkiye'de.
Yeni yılınızı kutlarken
iyi şeyler söylemek istiyorum
ama içimden gelmiyor,
tedirginim 2021'den de...
2020'ye adım atarken de
dileklerimiz güzeldi.
Yıl boyunca felaket üstüne felaket yaşadık.
2021 inşallah farklı olur,
güzel sayfalar
açılmaya başlar önümüzde, inşallah...
Aşağıda yeni çıkan T24 YILLIK'taki
yazım var, mesleğimi savunan bir yazı.
Başlığı:

DİRENMELİYİZ
bu güzel meslek için...

T24 çalışanlarının ve okurlarının
yeni yılını kutluyorum,
herkese iyilikler diliyorum.

Gazeteciliğe 1969'da başladım.
51 yıl olmuş yapıyorum bu mesleği.
76 yaşındayım.
Mesleğimi her zaman sevdim.
Not defterim hep elimin altındaydı.
Kim bilir belki de tarihe tanıklık
duygusuydu bu benim için...
Ya da mesleki bir kibir...
Çünkü gazeteci milleti dünyanın kendi
etrafında döndüğünü sanır.
Muhayyilesi biraz fazla geniştir.
Manşete çaktığı bir haberle,
yazdığı bir yorumla,
yaptığı bir gazeteyle
dünyaların değişeceğini hayal eder.
Habercilik yatar gazeteciliğin özünde.
Bu yüzden yerinde duramaz,
kıpır kıpırdır gerçek muhabir, gazeteci.
Haber mi atlıyorum sorusu ve merakı
hiç tükenmez hayatında.
Haberle yaşar gider.
"Yüksek yerler"de olup biten yamuklukların,
üçkâğıtların peşindedir.
Daha önemlisi, kendisine söylenenle yetinmez,
kafaların arkasında saklı kalanı,
gizli olanı bulup çıkarmaya ve haberleştirmeye çalışır.
Bu nedenlerle gazeteci milleti 
pek öyle sevilmez "güç odakları"nda. 
Bizden uzak dursunlar, havası kendini belli eder. 
Toplumda bazen açık,
bazen üstü örtülü bir mesafe koyulur "gazeteci"ye karşı. 
"Fazla konuşma onunla,
kediye ciğer emanet edilmez" sesi çalınır kulaklara...
Evet, belki biraz abartıyorum.
Mesleğimi fazla sevdiğim için öyle belki de...
Ya da yaşadığımız şu günlerde benim sevdiğim gazeteciliğin
yerinde yeller estiği için biraz böyle abartarak yazıyorum.
N'apayım,
yaşadığımız günlerde gerçek gazeteciliği fena halde özlediğim
için böylesine satırlar dökülüyor bilgisayarımdan...
Farkındayım, sorabilirsiniz:

 Bu memlekette ne zaman
 gerçek gazetecilik oldu ki?..

Bu sorudaki gerçek payını,
haklılığı teslim ediyorum.
Bu memlekette gazeteciliğin çıtası
her zaman yükseltilmeye muhtaçtı.
Gazetelerin, gazetecilerin eksiği gediği epeyce fazlaydı.
Sivil-asker güç odakları ve
siyasal iktidarlar karşısında dik durmak,
hukuk, özgürlük ve insan hakları bayrağını
sallamak genellikle kolay olmadı.
Türkiye'de gazeteciliğin,
gazetecilerin tüm zamanlardaki günahları 
-elbette benimkiler de dahil-
az değil çoktu.
Bu noktayı özellikle belirtiyorum.
Ama bugüne bakınca...
Durum içler acısı...
Gazetecilik hiç bugünkü kadar
ayaklar altına alınmamıştı.
Askeri darbe dönemlerinde bile
 gazetecilik bugünkü kadar yerlerde sürünmemişti.
"Medya"nın hallerine bakıyorum.
Kendine hâlâ gazeteci diyebilenlere bakıyorum.
Ve "gazeteci milleti"nin yarım asırlık bir mensubu
olarak utanç duyuyorum.
Bu ülkenin hiçbir döneminde gazetecilik hiç bu kadar
iktidarın ağzına bakarak, 
Saray talimatları beklenerek yapılmadı.
Bu açıdan tek bir örnek yeterlidir.
Bir Maliye Bakanı'nın, 
Damat Bey'in istifasını tam 27 saat boyunca veremeyen,
ancak Saray'dan işaret geldikten sonradır ki haberi duyurabilen,
basabilen medyaya medya,
gazeteye gazete,
gazeteciliğe gazetecilik denebilir mi?
Hayır denemez!
Peki ya 27 saat bekleyen o gazete gazete midir, yoksa paçavra mı?..

Geçelim.

Bugün hapishaneler gazeteci dolu...
Bugün mahkeme kapıları gazeteci dolu...
Bugün hukuk yerlerde...
Bugün ifade özgürlüğü yerlerde...
Bugün yargı bağımsızlığı yerlerde...
Bugün son söz "tek adam"ın...
Bugün son söz "Saray"ın...
Evvelce askeri darbe dönemlerinde bile 
birden çok güç odağı vardı Türkiye'de.
Gazeteci milleti o güç odakları arasında 
manevra alanı bulur ve gazeteciliğini yapabilirdi.
Memlekette bugün artık tek güç odağı var, 
tek adam var, Saray var gazeteciliğin önünü tıkayan...
Bu yüzden boğuluyor gazeteci milleti...
Ama tüm olumsuzluklara dik durmalıyız.
Şunu iyi bilin:
Gazetecilik her koşul altında yapılır.  
Direnmeliyiz bu güzel meslek için.
Bu tek adam rejiminin içyüzünü sergilemek için
elimizden geleni yapmalıyız gazeteci milleti olarak.
Ve özgürlük bayrağını dik tutmalıyız.
Şunu yazın bir kenara:
Gazetecilik ölmez!
Ne yapsalar gazeteciliği öldüremeyecekler!


NOT: 
İZNİNİZLE YAZILARIMA İKİ HAFTA ARA VERİYORUM

Yazarın Diğer Yazıları

Ortadoğu cehennemine Gazze'ye BARIŞ gelecek mi?

İsrail, İran ve Filistin'de iktidarlar değişmedikçe, Batı'nın İsrail'e kayıtsız şartsız desteği son bulmadıkça, Hamas şiddet ve terörden vazgeçmedikçe Ortadoğu'da barış kapısı açılmaz!

Paris'ten, yaşlı hatıralarla...

Yürüyorum Paris sokaklarında, yoksa gençliğimi mi arıyorum?..

Osman Kavala nasılsın? Hayırlı bayramlar!

31 Mart güzel bir başlangıç, bir umut kapısı aralanıyor; inşallah senin için de adalet ve hukuk kapısı açılır sevgili kardeşim