29 Mart 2020

Koronavirüs günlerinde 'yaşçılık' yükseliyor mu?

Aalgının yayılmasını sadece 65 yaş üstü ve kronik hastalıkları olanlar artırmıyor, "biz genciz bize bir şey olmaz" diyerek hafta sonu piknik alanlarını doldurup mangal yapanlar daha çok artırıyor

Tüm dünyayı etkileyen Covid-19 pandemisiyle/salgınıyla mücadelede pek çok ülkede olduğu üzere Türkiye'de de salgının ilk görüldüğü ülkelerle olan insan hareketliliğini durdurulması/sınırların kapatılması, okullarda eğitime ara verilerek uzaktan eğitime geçilmesi, eğlence, ibadet, bilimsel-kültürel etkinlikler vb. topluma açık alanlardaki faaliyetlerin durdurulması, evinden çalışabileceklerin zorunlu olmadıkça evden çıkmamalarının salık verilmesi, bazı kentlerde AVM'lerin kapatılması vb. tedbirler alınıyor. Alınan bu önlemler arasına geçen cumartesi gecesi biri daha eklendi.

T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından "65 Yaş ve Üstü ile Kronik Rahatsızlığı Olanlara Sokağa Çıkma Yasağı Genelgesi" yayınlanarak 21 Mart 2020 saat 00:00'dan itibaren 65 yaş ve üstü kişilere sokağa çıkma sınırlaması/yasağı geldi. Ertesi günü yine 81 İlin Valiliğine gönderilerek yayınlanan ek genelgeyle de bu yasağa getirilen istisnalar belirtildi: Mevcut ve aciliyeti olan kamu hizmeti ve kamu sağlığı hizmetinin aksamaması için kanser hastaları ve organ nakli olanlar hariç olmak üzere hizmetine ihtiyaç duyulacak 65 yaş üstü başta doktorlar, sağlık çalışanları, eczacılar, belediye başkanları, kurum il müdürleri, sosyal hizmet kuruluşları görevlileri, vb kamu görevlileri bu sokağa çıkma yasağının kapsamı dışına alındı. Yayınlanan genelgede Korona Virüsü'nden etkilenecek en riskli grup 65 yaş ve üzeri vatandaşlar ile kronik hastalıkları olan vatandaşların "büyük risk alarak toplumsal hareketliliğin içine girdikleri, zorunlu olmadıkları halde toplu taşıma araçlarını kullanarak seyahat ettikleri, halka açık alanlarda ve parklarda bir araya geldikleri" ve bu durumun devam etmesinin de 65 yaş üstü ve kronik hastalıkları olanların "kendi hayatlarını ve toplum sağlığı açısından ciddi risk oluşturarak salgının yayılmasını; vaka sayısı ve tedavi gereksinimi artırarak, vatandaşlarımızın hayatlarını kaybetmesi riski ile toplum sağlığı ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasına sebep olacağı"[i] belirtilerek söz konusu sınırlama gerekçelendiriliyor. Bu sınırlamanın/yasağın Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu'nun tavsiyeleri doğrultusunda alındığı; il valileri tarafından, İl İdaresi Kanununun 11/C maddesi ve Umuma Hıfzısıhha Kanunu'nun 27. ve 72. maddesi kapsamında ivedilikle uygulanmasının altı çiziliyor.

Covid-19 salgınıyla mücadele kapsamında 65 yaş üstü ve kronik hastalıkları olan vatandaşlara yönelik getirilen bu sınırlama/yasağın gerekçesi tıbbi bakımdan ve mevcut sağlık sisteminin kapasite sınırlılığı açısından çok elzem ve ivedi olabilir. Sağlık Bakanlığı ve ilgili hastane, sağlık kuruluşları, doktorlar, hemşireler, laborantlar ve diğer sağlık personelinin görevlerini cansiperane çalıştıklarını görmekteyiz. Kuşkusuz Sağlık Bakanlığı Covid-19 salgına yönelik önlemleri alırken ilgili bakanlık bürokratlarını da ikna ederek ve vakaların hastanelerin kapasitelerini aşan bir vaziyette acillere yığılmaması için süreci yönetmede elinden geleni yapıyor.

Ancak genelgeyi kaleme alan bürokrat ya da uzmanların bazı cümlelerine sızmış korkuya ve iki gündür sokakta gözlemlediklerime daha dikkatli baktığımda, 65 yaş üstü kıdemli yurttaşlara yönelik tehlikeli bir algının oluştuğunu sezinlemekten ürktüğümü belirtmeliyim. Çünkü salgının yayılmasını sadece 65 yaş üstü ve kronik hastalıkları olanlar artırmıyor, aksine toplumsal hareketliliği daha fazla olan sokakta gruplar halinde dolaşan, sahil kenarında düğün halayı çeken, otogarlarda toplu halde üstelik uyarılara rağmen asker ya da yolcu uğurlaması yapanlar, "biz genciz bize bir şey olmaz" diyerek hafta sonu güneşli havada piknik alanlarını doldurup mangal yapan genç ve orta yaşlılar salgında bulaşıyı daha çok artırıyor. Son iki gündür sokağa, çarşıya sadece iki kez; 80'li yaşlardaki annemle babamın alışverişini yapmak ve ilaçlarını almak için çıktım. Ve yürürken dış görünüşünden 70'li 80'li yaşlarda olduğunu kestirdiğim kıdemli yurttaşların kıdemsiz yurttaşlar (gençler ve orta yaşlılar) tarafından kimisi böbürlenerek ve kimisi alaylı bir tarzda uyarıldıklarına "sokakta ne işiniz var, size yasaklandı duymadınız mı?" laflarına en az 4-5 kez tanık oldum. Ya da sosyal medya üzerinden gördüklerimiz; dedesini sandalyeye bağlayanlar, bankta oturan kıdemli yurttaşlara içi su dolu balon toplarını atanlar, sokakta görülen kıdemli yurttaşları görevli pozuna girerek hem sorguya hem de videoyaya çekme hadsizliğini ve terbiyesizliğini gösteren bazı gençler vb.

Son günlerde TV kanallarında, yazılı ve görsel basında ve sosyal medya mecralarında işaretlerini bolca gördüğümüz yaşlı nüfusa yönelik oluşan toplumsal algının en az bu salgın kadar tehlikeli olduğunu düşünüyorum. 65 yaş ve üstü ile kronik hastalıkları olanlar Covid-19 salgının günah keçisi ilan ediliyor sanki; salgın hastalık ve ölüm aslında hiç de yekpare olmayan 65 yaş ve üstü nüfusla özdeşleştirilmeye başlandı bile. Bu algı bizleri çok tehlikeli bir yere yaşçılığa götürür.

Sosyal Bilimler literatürüne 1960'lı yıllarda giren Yaşçılık (Ageism) kavramı tıpkı ırkçılık, cinsiyetçilik gibi ayrımcılık türlerinden biridir. Yaşçılık insanların sadece takvimsel/kronolojik yaşlarından dolayı ayrımcı tutum, davranış ve uygulamalara sistematik olarak maruz kalmaları olarak tanımlanıyor. Yaşçılık çocuklara ve gençlere yönelik ayrımcılığı da kapsayan bir kavramdır ancak son onlu yıllarda daha çok yaş almış ya da kıdemli yurttaşlara yönelik ayrımcı tutum ve uygulamaları işaret etmek için kullanılıyor. Yaşçılık en hafifinden görmezden gelinme ya da dikkate alınmama gibi önyargı ve kalıpyargılara dayalı olumsuz tutumları içerdiği gibi tecrit edilme/ayrı tutulma, istismar edilme, taciz ve fiziksel şiddet gibi örtük ve açık uygulamalara da işaret eder.[ii]

Kavramı ilk kullanan Kolombiya Üniversitesi (Columbia University) psikiyatristlerinden Robert Nail Butler olduğu belirtiliyor. 1969'da Amerika'daki emlak piyasasıyla ilgili bir veri R.N. Butler'ın dikkatini çeker; Butler, ileri yaştaki insanların oturduğu evlere yakın olan evlerin fiyatlarının görece daha düşük olmasının gençlerin bu evleri kiralamaması ve satın almamasıyla ilişkili olduğunu gözlemler ve Amerikan toplumunda gençlerin çoğunun yaşlıların oturduğu evlere yakın oturmak istememelerini yaşçılık (ageism-yaşlılara yönelik ayrımcılık) olarak tanımlar. Bill Bytheway dar ve geniş anlamda iki tarz yaşçılık olduğunu söyler: Dar anlamda yaşçılık toplumsal ilişkilere etkisi olan iki farklı uygulamaya işaret eder. Bunlardan birincisi, bireylerin yaşlarından dolayı bazı imkân ve fırsatlara ulaşabilmelerinin ya da yararlanabilmelerinin engellenmesine ilişkin ayrımcı davranışlardır. İkincisi, yaşlıların olumsuz algılanmasına ve basmakalıp özelliklerle değerlendirilmesine neden olan önyargılardır. Bu pratikleri harekete geçiren, yaşlılığın fiziksel olarak bedende bıraktığı izler ve yaşın kronolojik-istatistiki bir veri olarak modern toplumlarda ele alınmasıdır. Geniş anlamda yaşçılık ise, yaşlanma sürecinde ortaya çıkan biyolojik değişimlere yönelik bütün inanışlar olarak özetlenebilir. Bu inanışlar hem bireylerin hem de kurumların pratiklerini biçimlendirdiği gibi, yaşlanma ve ölüm karşısında duyulan kaygıyı da harekete geçirir, ayrıca yaş ile yeterlilik ya da güçsüzlük arasındaki ilişkiyi düzenler. Kronolojik/takvimsel yaşın insanları ve toplumları kategorize etme ölçütü olarak kullanılması ve hukuki-yasal düzenlemelerin ve uygulamaların takvimsel yaşa göre belirlenmesi, yaşçılığın ortaya çıkmasını da etkiler. Yaşçılık ırkçılık, cinsiyetçilik gibi diğer ayrımcı yaklaşımlar kadar toplumsal ilişkileri kesişimsel olarak etkiler. Ancak yaşçılıkta belirleyici olan, ten rengi ya da biyolojik cinsiyet gibi doğuştan gelen özellikler değil, ileri yaştır. Bu bağlamda uzun bir yaşam sürme şansına sahip olan her bireyin karşılaşabileceği bir ayrımcılık türüdür.[iii] Yaşçılık, bireysel ve kurumsal olmak üzere iki düzeyde işleyen bir ayrımcılık biçimidir. Bireysel yaşçılık, yaşlı bireylerin gündelik yaşamlarında kalıpyargı ve önyargıya dayalı algıdan dolayı ayrımcı tutum ve davranışlara maruz kalmalarıdır: Örneğin yaşlıların ihmâl ve istismar edilmesi gibi. Palmore, gençlerin hiçbir deneyimsel arkaplanları olmaksızın nedensiz yere yaşlılardan nefret etmesi ya da yaşlanmaktan korkması olarak tanımlanan "gerontofobi"yi bireysel yaşçılığa örnek verir. Kurumsal yaşçılık toplumsal yaşamda ya da siyasal alanda, medyadaki temsillerde eksiklik, kent planlamalarında görmezden gelinme ya da zorunlu emeklilik gibi yasal düzenlemeler ve yahutta çalışma hayatında kurumsal hizmet içi eğitimlerde yok sayılma vb. olumsuz yaklaşım ve uygulamalardır.[iv] Mekânsal düzenlemelerde ise örneğin yaşlı nüfusun yoğun olduğu semtlerde yeterince yeşil alan, park olmaması, ya da mevcut alanlarda oturma bankı bulunmaması, kamu ve özel hizmet binası girişlerinde korkuluklu ve uygun eğimde rampanın bulunmaması[v] ya da merdiven basamaklarının 15 cm.'den yüksek olması ya da emekli maaşı ödeme hizmeti veren bankalardaki vezne bankolarının çok yüksek olması, tutamak ya da oturak bulunmaması vb. sıralanabilir.[vi]

Günümüzde sosyal refah devletinin kriz göstergelerinden birisi de yaşlılara yönelik önyargıların, stereotipleştirmenin ve ayrımcılığın yükselmesidir: Sosyal politika uzmanlarının ülkelerin sosyal güvenlik sistemlerini tehdit eden bir unsur olarak yaşlı nüfusu görmesi bunu açıkça örnekler. Yaşçılık aslında toplumsal, ekonomik ve kültürel süreçlerle ilişkili olarak ortaya çıkan bir ayrımcılık türüdür ve kapitalist modernleşmenin trajik sonuçlarından biridir.[vii]

1990'lardan sonra siyasal iktidarların neoliberal politikaları uygularken yaşlı nüfusu "günah keçisi" olarak ilan etmeleri, hak temelli sosyal politika anlayışından vazgeçilerek kamunun sorumluluğunun bireye ve aileye devredildiği bir döneme geçilmesinde kendilerini aklamak için etkili bir gerekçe olarak çokça kullanıldı.[viii] Ölümle ve hastalıkla özdeşleştirilen yaşlılık, yüceltilen gençlik, kapitalist toplumlarda verimlilik ilkesi ile kronolojik yaş arasında kurulan ilişki ve de yaşlılık üzerine yapılan ilk akademik araştırmaların daha çok bakımevlerinde yaşayan çok ileri yaştaki hasta yaşlılara odaklanmış olması yaşlılara yönelik ayrımcılığın zihinsel kaynakları olarak karşımıza çıkıyor.[ix]

Son haftalarda yaşçılığın ya da yaşlılara yönelik ayrımcılığın Covid-19 salgınıyla birlikte bambaşka bir boyuta taşındığına tanık oluyoruz! Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Başkanı T. A. Ghebreyesus, 20 Mart'ta düzenlenen basın toplantısında gençleri uyararak her ne kadar şimdiye kadar Covid-19'la ilgili istatistikler en riskli grubun 70 yaş üstü ve kronik hastalıkları olanlar olduğunu gösterse de, 50 yaş altındakilerin de ciddi şekilde hastalandığının ve bazı genç vakaların da maalesef ölümle sonuçlandığının altını çizdi.[x]

Ayrıca ABD Hastalıkları Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC)'nin 18 Mart 2020 tarihli raporunda şimdiye kadar ABD'de de görülen Covid-19 vakalarının yüzde 30'u 20 - 44 yaş arasındakilerden oluştuğu ve bu vakalardan yüzde 12'si de yoğun bakımda tedavi görmek zorunda kaldığı belirtildi.[xi] Virologlar, Enfeksiyon uzmanları Covid 19 pandemisinin başlarında olunduğunu, yaygın testler yapıldıkça ve salgın kontrol edildikçe vakaların demografik profilinin netleşeceğini belirtiyor. Koronavirüs yaş ayrımından çok, bulaştığı kişilerin bağışıklık sistemini güçsüzleştiren kronik bir hastalığının olup olmamasına, kanser tedavisi görüp görmemesine bakıyor. Ölüm vakalarının daha ileri yaş grubunda olması (80 ve üstü) yüksek tansiyon, koah, diyabet vb. kronik hastalıkların ileri yaşlarda görünme sıklığıyla ilgilidir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti salgın hastalıklarla mücadelenin kurumsal temellerini 1928'de Hıfzısıhha Enstitüsünü kurarak atıyor ve 1593 Sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu'nu 24 Nisan 1930'da TBMM'de kabul edilmesiyle yasal zeminini oluşturuyor. 1563 Sayılı Kanun 6.5.1930 Tarihli 1489 Sayılı Resmi Gazete'yle yayımlanarak yürürlüğe giriyor. 1932-2018 tarihleri arasında 23 defa çeşitli madde ve fıkralarında 1593 Sayılı Kanunda mevzuata ek ya da değişiklik yapılıyor. 1593 Sayılı Kanun bugün 90 yaşında! Türkiye'de sıtma, dizanteri, trahom vb salgınlarında büyüyen Cumhuriyetin çocukları bugünün 80'li, 90'lı yaşlardaki kıdemli yurttaşları oldular. Onların anneleri, babaları, amcaları, teyzeleri, dayıları, halaları, abileri ablaları Cumhuriyet'i kurdu, bu çocukların bir kısmı da öksüz ya da yetim büyüdü. Covid-19 salgınıyla mücadele kapsamında 1593 sayılı Hıfzısıhha Kanunu'nun 27. ve 72. [xii] maddelerine dayanılarak İçişleri Bakanlığınca sokağa çıkma yasağı/sınırlaması getirilen 65 Yaş ve üstü ile kronik hastalıkları olan yurttaşların bu Kanunla yaşıt olan kuşak ve onların çocuklarını kapsaması da tarihin bir oyunu olsa gerek! Yaş almayla birlikte artan kronik hastalıklar nedeniyle en riskli grup olmaları yönündeki hassasiyeti ve acilen bulaştan korunmaları için izolasyonlarının hukuki düzenlemeyle sağlanması gereğini anlıyorum elbette ama "toplum sağlığı açısından ciddi risk oluşturarak salgının yayılmasına" sebebiyet verdikleri ibaresini hatalı buluyorum. Bulaş bölgelerinde yaygın olarak test yapılabilseydi, Koronovirüs pozitif olanların daha çok genç ve orta yaş gruplarında yoğunlaştığı görülebilecek miydi? Olanaklar ölçüsünde sadece hastalık şikayetiyle sağlık kuruluşuna gidenlere, Covid-19 belirtilerini gösterdiği durumda Koronavirüs testi yapılabildiği belirtiliyor. Covid-19 belirtilerini bulaşa yakalanmış kronik hastalıkları olanlar daha erken ve şiddetli gösteriyor olabilir mi? Bu durumda Koronavirüs pozitiflerin sayısal olarak ileri yaşta yoğunlaştığı ve Covid-19 bulaşısını artıranların da daha çok "yaşlılar" olduğu sanısına düşmüş olunmuyor mu? Bu soruları sormak bir yana, salgınla mücadelede alınan önlemlerin gerekçesi anlatılırken ya da salgın üzerine konuşulurken, demeç verilirken dilimize çok dikkat etmeliyiz. Pek çok kentin belediyesi 65 yaş üstü ve kronik hastalıkları olanlara yönelik sokağa çıkma sınırlaması getirilmeden önce meydanlardaki, parklardaki bankları sökmeye başladı. Buna birçok gencin tepkisi şöyle oldu: "İyi oldu evde otursunlar! Hasta olup hastaneleri dolduracaklar!". Bunu söyleyen gençlerin arasında gün içinde arkadaşlarıyla sokakta buluşup, sosyalleşip, akşamleyin de eve dönüp anneannesine, dedesine sarılanlar da var. Zorunlu kamu hizmetlerinde çalışanların dışındaki tüm yurttaşların Covid-19 bulaşısını artırmamak için evinde kalması gerekiyor. Sadece "yaşlılar evde kalsın!" demek bulaşıyı mı önlüyor, yoksa yaşçılık dilini mi güçlendiriyor, bunun üzerine düşünmek gerekiyor.


[i] 65 Yaş ve Üstü ile Kronik Rahatsızlığı Olanlara Sokağa Çıkma Yasağı Genelgesi

[ii] Bknz Kayacan 2001, Tufan 2002, Çayır 2012, Oktuğ Zengin 2015.

[iii] Bknz Palmore 1999, Oktuğ Zengin 2015.

[iv] Bknz Oktuğ Zengin 2015.

[v] 2005'den bu yana çeşitli engelliler kanunu, belediyelerin imar yönetmeliklerle kamusal hizmete açık her türlü resmi ve özel bina girişi, park ve bahçe düzenlemelerini bedensel engelleri olan kişilere uygun hale getirilmesinin yasal alt yapısı oluşturulsa da, denetim mekanizmalarının yetersizliğiyle uygulamada pek çok eksiklik görülmektedir.

[vi] Bknz Kayacan 2019.

[vii] Bknz Korkmaz 2014, Kayacan 2017.

[viii] İzzettin Önder, Küreselleşme ve Neoliberalizm, Küreselleşme ve Yaşlılık Eleştirel Gerontolojiye Giriş (Der: Nilüfer Korkmaz, Suzan Yazıcı) içinde Ütopya Yayınları, Ankara, 2014, s. 43.

[ix] Bknz Wolf, 1998.

[x] Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ): Covid-19 genç yaşlı ayırt etmiyor, 50 yaşın altındakiler de risk altında

[xi] Severe Outcomes Among Patients with Coronavirus Disease 2019 (COVID-19) — United States, February 12–March 16, 2020

[xii] 1593 Umumi Hıfzısıhha Kanununun 72. Maddesi 57. Maddedeki hastalıklara gönderme yapıyor. Ancak bu maddedeki salgın hastalıklar listesinin yeni salgın hastalıkların da eklenerek güncellenmesi gerekiyor. "Madde 57 – Kolera, veba (Bübon veya zatürree şekli), lekeli humma, karahumma (hummayi tiroidi) daimi surette basil çıkaran mikrop hamilleri dahi - paratifoit humması veya her nevi gıda maddeleri tesemmümatı, çiçek, difteri (Kuşpalazı) - bütün tevkiatı dahi sari beyin humması (İltihabı sahayai dimağii şevkii müstevli), uyku hastalığı (İltihabı dimağii sari), dizanteri (Basilli ve amipli), lohusa humması (Hummai nifası) ruam, kızıl, şarbon, felci tıfli (İltihabı nuhai kuddamii sincabii haddı tifli), kızamık, cüzam (Miskin), hummai racia ve malta humması has talıklarından biri zuhur eder veya bunların birinden şüphe edilir veyahut bu hastalıklardan vefiyat vuku bulur veya mevtin bu hastalıklardan biri sebebiyle husule geldiğinden şüphe olunursa aşağıdaki maddelerde zikredilen kimseler vak'ayı haber vermeğe mecburdurlar. Kudurmuş veya kuduz şüpheli bir hayvan tarafından ısırılmaları, kuduza müptela hastaların veya kuduzdan ölenlerin ihbarı da mecburidir."

Kaynakça

  • Butler, R. N. "Age-ism: Another Form of Bigotry", The Gerontologist 9, 1969, s. 243–266.
  • Çayır, Kenan, "Yaşçılık / Yaşa Dayalı Ayrımcılık", Ayrımcılık Çok Boyutlu Yaklaşımlar (Derleyenler: Kenan Çayır, Müge Ayan Ceyhan) içinde, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2012, s:163-174.
  • Kayacan, Gülay, "Türk Modernleşme Sürecinde Değişen Yaşlılık Deneyimleri: Yaşlı Bakım Evleri", Kuşaklar, Deneyimler, Tanıklıklar: Türkiye'de Sözlü Tarih Çalışmaları içinde,Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul,2006.
  • Kayacan, Gülay, Modern Toplumlarda Yaşlılık, Ölüm Algısı ve Yaşçılık, MSGSÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 2017; 15 Bahar Sayısı, s.15-29.
  • Kayacan, Gülay Kent Çağı'nda Yaşlanmak ve Yaşçılık Üzerine Bir Çalışma: Adada Yaşlanmadan Yaşamak, Beyond İstanbul-Mekanda Adalet ve Yaşlılık, Mayıs 2019.
  • Korkmaz, Nilüfer, "Türkiye'de Yaşlılık ve Sosyal Politika: Yaşlılık Politikadan Ayrı Düşünülebilir mi?", Küreselleşme ve Yaşlılık Eleştirel Gerontolojiye Giriş (Der: Nilüfer Korkmaz, Suzan Yazıcı) içinde Ütopya Yayınları, Ankara, 2014, s. 189-214.
  • Oktuğ Zengin, Melis, Televizyonda Yaşlı Temsilleri ve Yaşçılık, Kriter Yayınları, İlk Baskı, İstanbul, 2015.
  • Palmore, Erdman B., Ageism: Negative and Positive, Springer Punlishin Company, 1999.
  • Tufan, İsmail, Antik Çağdan Günümüze Yaşlılık, Aykırı Yayınları, Birinci baskı, İstanbul, 2002.
  • Woolf, Linda, Ageism: The Theoretical Basis of Ageism, 1998, http://faculty.webster.edu/woolflm/ageism.html (erişim: 15.2.2019).
  • Yılmaz, Volkan, "Sosyal Politika ve Yaşlanma", Yaşlanma ve Yaşlılık (Derleyen: Alan Duben), İstanbul Bilgi Üniversitesi yayınları, İstanbul, 2018, s:173-189.