Karanlığa karşı

Avram VENTURA Köşe Yazısı
3 Haziran 2020 Çarşamba

Uzun bir süre önce yazdığım bir denemeyi şu sözlerle noktalamıştım:

“Her türlü karanlık beni korkutur!”

Bu yazımda da belirtmiş olduğum gibi, karanlık sözcüğü, bana bütün olumsuzlukları çağrıştırır: Bilinmezliği, belirsizliği, boşluğu, olası bir tehlikeye karşı savunmasızlığı; ama en çok korkutanı, beynimizi kuşatan karanlık! Bir başka deyişle eğitimsizlik, yeni düşüncelere kapılarını sürgülemek, bağnazlık… Kısacası, aydınlığa karşı olan her şey!      

Karanlığa karşı aydınlığın savaşımı, insanlık tarihi kadar eskidir. Kutsal Kitap’ta yer alan İşaya’nın şu sözlerini, yalnızca bazı topluluklar için değil, her toplumun içindeki kimi insanlar için güncel görebiliriz: 

Işık bekliyoruz, yalnız karanlık var; / Parıltı bekliyor, koyu karanlıkta yürüyoruz.

Kör gibi duvarı el yordamıyla arıyor, / Yolumuzu bulmaya çalışıyoruz.

Öğle vakti alacakaranlıktaymış gibi tökezliyoruz, / Güçlüler arasında ölüler gibiyiz.

Neredeyse üç bin yıla yakın bir süre önce İşaya’nın kehanetleri arasında yer alan bu sözler, o günden bu yana yorumlara açık olmuş, düşündürmüştür. Kuşkusuz düşünmek, aklını kullanmak isteyenler için!

Umberto Eco, ‘Gülün Adı’ romanında Tanrı’nın bizden, Kutsal Kitabın karar vermekte özgür bıraktığı birçok karanlık şeye karşı aklımızı kullanmamız gerektiğini söylüyor. Öyle ki birisi bizden bir görüşe inanmamızı isterse, önce bunun kabul edilebilir olup olmadığını incelememizi, aklımızı Tanrı yarattığına göre, bize mantıksal ve uygun gelenin, tanrısal akla da uygun geleceğini belirtiyor.

Eco’yu yalnızca bir roman yazarı olarak değil çağdaş bir düşünür olarak görmemiz gerekiyor. Nitekim diğer düşünsel, eleştirel eserleri ve araştırmaları yanında, romanları çok sınırlı kalır. Bu düşünürün aklı her zaman öne çıkarma çabasının, ilerlemek, gelişmek, çevremizdeki duvarları yıkmak için ne denli önemli olduğunu anlayabiliyoruz. Bunun en iyi örneklerini gelişmiş toplumların, eğitime verdikleri önem doğrultusunda da görebiliyoruz. Özellikle çocuklarını yetiştirme, sorgulama yeteneklerini geliştirme konusundaki uygulamaları, o ülkelerin uygarlık düzeyini de göstermektedir.

Victor Hugo’nun dev yapıtı ‘Sefiller’de, cahillere elimizden geldiğince çok şey öğretmemizi, toplumun da ücretsiz eğitim vermediği zaman suçlu olduğunu, kendi karanlığını kendi yarattığını söylüyor. Sonra da şu sözleri ekliyor: “Suçlu günahı işleyen değil, karanlığı yaratandır.”

Gelişmiş toplumlar, hiç değilse suçluyu yaratan koşulları önyargısız, sakınmadan sorgulayabiliyor! Karanlığı, onu oluşturan nedenleri, nasıl aydınlığa ulaşılacağını…

Sözü fazla uzatmadan şunu söylemek istiyorum:

Düşünen, sorgulayan beyinler yetiştiremediğimiz sürece, karanlığın yayılmasına göz yummuş oluyoruz.

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün