Modern Ortaçağ’a hoş geldiniz…

İki resim arasında takriben 1000 yıl olduğunu varsayabiliriz.

Sami AJİ Köşe Yazısı
3 Haziran 2020 Çarşamba

Bana göre benzerlik gerçekten çok çarpıcı. Ortaçağ şövalyesi dış düşmana karşı kendini demir zırh ve miğfer ile koruyor. 21. asrın şövalyesi ise daha hafif malzeme ile tüm vücudunu güvenceye almış1.

Belki şaşacaksınız ama bu benzerlikler sadece bazı giysilerle sınırlı değil. Yaşam tarzımız da gittikçe bize Ortaçağ’ı anımsatıyor.

Fert veya toplum olarak kendimizi diğerlerinden ‘izole’ etmeye gayret ediyoruz. Savunmamızı bu şekilde daha güçlü hale getireceğimize neredeyse ikna edildik. 

İsterseniz 1000 yıl kadar geriye dönelim. 

Batı Roma İmparatorluğu yıkıldıktan sonra kıta Avrupası müthiş bir kaos içindeydi. Gerek barbar kavimler, gerekse başıboş insanlardan kurulmuş irili ufaklı çeteler, normal yaşamı tamamen yok etmişlerdi. Başta zengin toprak ağaları olmak üzere, köylüler de güvence arayışı içindeydi.

İlk çare olarak evlerini ve civarlarını taş duvarlarla çevirerek küçük surlar inşa etmeye başladılar. Daha sonra da bunları dışa tamamen kapalı ‘şatolar’ haline getirdiler… Şatoda oturanlar tüm ihtiyaçlarını şato içinde kurdukları küçük üretim ünitelerinden sağlardı. Eğitim ve sağlık hizmetleri de o mekân içinde sağlanırdı. Saldırı anında şatonun kapısı kapatıldığı için yaşamın devamına yönelik tedbirler de alınmıştı.  

Köylüler de daha sonra ‘derebeyi’ diye adlandıracağımız bu şato sahiplerinin emrine girip tüm ürünlerini şato halkıyla paylaşmaya ancak bedenen de bazı hizmetleri görmeyi kabullendi. Karşılığında ise en ufak bir tehlikede şatoya sığınabilme hakkına sahiptiler.

Şimdi günümüze dönelim ve 12 Mayıs tarihli Dünya Gazetesinin birinci sayfadaki manşet haberini beraberce okuyalım:

Salgına karşı izole üretim üsleri geliyor.”

Verilen bilgilere göre bu alanlar başta salgın olmak üzere herhangi bir afetle karşılaştıklarında -şimdi buraya dikkat- “kapılarını da kapattığında” kendi kendine yeterli bir üretim gücüne sahip olacak. Üsler 1000 (yazı ile bin) ailenin yaşayacağı konutlarda takriben 4500 kişiye ev sahipliği yapacakmış. Enerjide, su temininde, eğitim ve sağlıkta, sporda, özetle aklınıza gelebilecek tüm hizmetler bölge içinde mevcut olacakmış. Hatta özel bir gümrük teşkilatı ve tabiatıyla özel güvenlik birimleri de görevlendirilecekmiş.  

Bu alanlarda üretim yapmak isteyen şirketler, bilhassa çevreye duyarlı ve sürdürülebilir niteliklerde olmak koşulu ile her türlü sanayii tesislerini kurabilecek.

Nerede ve ne zaman kuruluyor bu ‘modern şato’ veya üs?  Tekirdağ’da ve 15 Haziran’da açılıyor. Daha ilginci şimdilik ülkenin muhtelif bölgelerinde dört adet daha planlanıyormuş. 

Kıyaslamayı ve yorumunu size bırakıyorum.

1000 yıl evvel ile günümüz arasındaki kurabileceğimiz paralellikler, mekânlarla da sınırlı değil.

Fertler arasında ‘sosyal mesafe’ artık metrelerle ölçülemez; çok daha geniş ve çok daha derin bir hal almış vaziyette. Maalesef tüm iyi niyetlere rağmen herkes herkese büyük bir şüphe yaklaşıyor… Size doğru gelen kişi yabancı olmadığını göstermek ve tanıtmak için - tıpkı Ortaçağ’da şövalyenin miğferini yukarı kaldırdığı gibi - maskesini şeffaf miğferinin altından indirmek zorunda…

Durumu daha da karmaşık hale getirmek için devletler halkı, toptancı bir zihniyet oluşturarak yaş gruplarına ayırmayı ve o gruplara çeşitli kısıtlamalar uygulamayı uygun görüyorlar…(Ortaçağ’da serfler, zanaatkârlar ve senyörler gibi...)

Yine Ortaçağ’da olduğu gibi seyahat kısıtlamaları da gündemdedir. Derebeyleri kimin nereye gideceğine veya kimleri şatolara veya mücavir alanlarına kabul edeceklerine karar veriyordu.

Neredeyse aynı durumdayız. Hangi ülkeye gideceğimiz veya hangi ülkeden ziyaretçi kabul edeceğimize biz değil devletler karar verecek.      

Kulunuza göre en büyük benzerlik kültürel ve sosyal sahada görülüyor… Tıpkı 1000 yıl evvel olduğu gibi, gerçek ve mütevazı bilim insanları neredeyse gölgeye çekilmiş vaziyette. Meydan hemen hemen tüm dünyada amiyane tabirle hırslı veya herhangi bir iktidar partisinin emrindeki kişilere kalmış. Temelsiz söylemlere hatta sahte gösterimlere dayanarak halkın içine korku salmayı marifet sayıyorlar.

Bunun neticesi olarak da insanlar, başa gelen felaketlerin ‘günah keçisini’ arama derdine düştü… Bazen kişileri, bazen kurumları, çok kere de belli devletleri suçluyorlar… Ancak becerisizliklerini örtbas etmek için de ellerinden geleni yapıyorlar… 

Bu durumun sürmesi kabul edilemez… Dünya yeni bir karanlık çağı kaldıramaz. Çok süratle yeni bir Rönesans dönemine girmemiz lazım…

---

1 Sağdaki resimdeki kişiyi uzakta aramayın… Tam korumalı kılıkla bendenizim. 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün