Gezi davasıyla ilgili istinaf kararı ne anlama geliyor?

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi’nin geçen cuma günü açıkladığı “bozma” kararı sonucu, üç yıldır Türk kamuoyunda yakından izlenen ve aynı zamanda Türkiye ile Avrupa Birliği, özellikle de Avrupa Konseyi arasındaki ilişkilerde hassas bir gündem maddesi haline gelen Gezi davasında yeni bir zemine geçilmiştir.

Haberin Devamı

Bu karar, Gezi davasının yeni suçlamalar dahil edilerek ve ayrıca başka davalarla birleştirilerek genişlemesi ihtimaline kapıyı açmıştır.

Kararın ne anlama geldiğini değerlendirebilmek için kısaca öncesini hatırlayalım. Bu davada aralarında Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Hakan Altınay ve Yiğit Aksakoğlu gibi isimlerin de bulunduğu toplam 16 sanık İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandı. Mahkeme, 18 Şubat 2020 tarihindeki celsede yargılanan 9 sanığın beraatına, yurtdışında olan 7 sanığın dosyasının da ayrılmasına karar verdi.

Ancak aynı gün, Kavala bu kez casusluk suçunu işlediği iddiasıyla başka bir soruşturmadan tutuklandı. Sonradan “casusluk” ve “darbe” suçlamalarıyla açılan iki sanıklı bu davada yargılama geçen 18 Aralık’ta İstanbul 36’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. Bu davanın diğer sanığı akademisyen Henri Barkey.

Haberin Devamı

Bu arada, İstanbul 30. Ağır Ceza’nın Gezi davası ile ilgili beraat kararı sonraki aşamada istinaf incelemesi için İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza
Dairesi’nin önüne gitti. Daire,
(İstinaf mahkemesi) de bu beraat kararı hakkında bir dizi gerekçeyle “hükmün bozulmasına” karar verdi.

Şimdi kararın değerlendirmesine geçelim.

İKİ DAVA BİRLEŞEBİLİR Mİ?

İstinaf mahkemesinin esasa girmeden aldığı bu kararının bir dizi unsuru var. Bunlardan birincisi, Gezi davasının Kavala ile Barkey hakkında “casusluk” ve “darbe” suçlamalarıyla açılmış olan ikinci dava ile birleştirilmesini konu alıyor.

Kararda, Türk Ceza Kanunu’nun 312. maddesinde düzenlenen “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçu bakımından iki davadaki “dosyaların birleştirilmesi hususu değerlendirildikten sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesinde zorunluluk bulunduğu” belirtiliyor.

Burada kuşkusuz 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin nasıl bir yol izleyeceği önem taşıyor. Ayrıca, 30. ve 36. Ağır Ceza Mahkemeleri arasında bir görüş ayrılığı çıkması halinde hangisinin yetkili olduğu meselesinde konu hakemliği için Yargıtay’ın önüne kadar gidebilir.

ÇARŞI DAVASI İLE BİRLEŞEBİLİR Mİ?

Haberin Devamı

Kararın önemli bir başka yönü, istinaf mahkemesinin Gezi davasının kamuoyunda kısaca Çarşı davasıolarak bilinen dosyayla da birleştirilmesi yönünde aldığı tutumdur. 2013 yılındaki Taksim Gezi olayları sırasında Beşiktaş’ta meydana gelen olaylarla ilgili olarak açılan ve Beşiktaş taraftarı Çarşı Grubuna mensup 35 sanığın yargılandığı bu davada, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 29 Aralık 2015 tarihinde sanıkların tümü hakkında “hükümeti devirmeye teşebbüs” suçlamasından beraat kararı vermişti. Yalnızca iki sanık yasak madde bulundurmaktan iki yıl altı ay hapis cezası almıştı.

Bu beraat kararı temyiz edilerek Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin önüne gelmiştir. İstinaf mahkemesi, Gezi davası sanıklarının eylemleri ile Çarşı davasındaki sanıkların eylemleri arasındaki bağlantıların değerlendirilmesi gerektiği görüşündedir.

Haberin Devamı

Mahkeme, Yargıtay’ın ilgili ceza dairesince verilecek kararın sonucuna göre “hükmün bozulması halinde bozma gerekçesi öncelikle dikkate alınarak gerekirse dosyaların bu suç (TCK 312) bakımından birleştirilmesi hususu değerlendirildikten sonra konuyla ilgili tüm delillerin bir arada takdiri ile sonucuna göre bir karar verilmesinde zorunluluk bulunduğunu” belirtmiştir.

Bu açıdan belirleyici gelişme Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin vereceği karar olacaktır. Daire beraat kararını bozma yönünde tutum alırsa, iki davanın birleşmesi gündeme gelebilecektir. Daire, birinci derece mahkemenin beraat kararına onama verirse bu ihtimal gündemden düşecektir.

DOSYAYA YENİ SUÇLAMALAR GİREBİLİR

Haberin Devamı

İstinaf mahkemesinin kararının ilginç bir yönü daha var. Karar, Gezi davası sanıklarının eylemlerinin Türk Ceza Kanunu’nun 214/1 maddesinde düzenlenen “suç işlemeye tahrik etme” suçunu oluşturup oluşturmadığı hususunun da değerlendirilmesi gerektiğini kaydediyor. Gezi davası iddianamesinde bu yönde bir suçlamaya yer verilmemişti.

Bu çerçevede mahkemenin (30. Ağır Ceza) söz konusu maddeden Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunması, bu doğrultuda dava açıldığı takdirde her iki davanın birleştirilmesi isteniyor.

Bununla bitmiyor. İstinaf mahkemesi, Gezi davasında 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nın ihlali suçu bakımından da yine savcılığa suç duyurusu yapılması gerektiğini belirtiyor.

Haberin Devamı

Her iki suç duyurusunun Gezi davasının kapsamının yeni suçlamaların eklenmesi suretiyle genişlemesi yolunu açabileceği aşikârdır.

DAVA YENİDEN GÖRÜLÜRKEN

Sonuçta istinaf mahkemesinin bozma kararı ışığında Gezi davası İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden görülecektir. Ancak yeniden yargılama sürecinin nasıl yol alacağı, ne kadar genişleyeceği bu aşamada ucu açık bir sorudur.

Öncelikle, bir taraftan istinaf mahkemesinin talebi doğrultusunda suç duyurularının ve davaların birleştirilmesi taleplerinin sonuçlanması, diğer yandan Yargıtay’ın Çarşı davasıyla ilgili kararını vermesi beklenecektir.

Kaldı ki, yeniden yargılama sonunda birinci derece mahkemede verilecek karar bir kez daha istinaf mahkemesinin önüne gelecek, buradan çıkacak sonuca göre muhtemelen bir sonraki aşamada bu kez temyiz için Yargıtay’a gidecektir.

Bütün bu ihtimaller her halükârda Gezi davasının bir hayli uzun bir zamana yayılabileceğine işaret ediyor.

AVRUPA KONSEYİ BAKANLAR KOMİTESİ’NDE SIKINTILI DURUM

Davanın bu yönde bir seyre girmekte oluşunun bu dosya nedeniyle Türkiye’nin Avrupa Konseyi ve AİHM ile ilişkilerinde yaşanmakta olan sorunların daha da büyümesi sonucunu doğurması kaçınılmazdır. Bunun temel nedeni, AİHM’nin Osman Kavala’nın tutukluluğu ile ilgili 10 Aralık 2019 tarihinde “hak ihlali” kararını alırken, bu kararını Gezi davası iddianamesinin delilleri üzerinde yaptığı oldukça ayrıntılı bir değerlendirmeye dayandırmış olmasıdır.

AİHM’nin Kavala’nın serbest bırakılması yolundaki kararının uygulanmaması da geride bıraktığımız aylarda AİHM kararlarının uygulanmasını denetleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nde Türkiye ile ilgili bir dizi eleştirel kararın alınmasına yol açmıştı.

Gezi davasının son istinaf kararıyla birlikte bu şekilde uzama ve genişleme yönelişine girmesinin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nde ortaya çıkan eleştirel tutumun daha da derinleşmesine yol açması şaşırtıcı olmamalıdır.

Yazarın Tüm Yazıları